Şualar - page 477

Bi r i
: ramazanda çok şiddetli bir heyecan, bir ciddi-
yet, bir iltica, bir niyaz ile müthiş hastalığa galebe ederek
çalıştırdı.
İ k inc i s i
: Her birinize karşı bu sene de görüşmek ve
yakınınızda bulunmak arzusu şiddetli idi. Yalnız birinizi
görmek ve Isparta’ya gelmek için bu çektiğim zahmeti ka-
bul ederdim.
Üçüncüsü
: Hem kastamonu’da, hem yolda, hem
burada fevkalâde bir tarzda bütün elîm hâletler birden
değişiyor ve me’mulün ve arzumun hilâfına olarak bir
dest-i inayet görünüyor,
(1)
*G o
?n
QÉn
à`r
NG Én
ª«/
a o
ôr
«`n
îr
dn
G
dediriyor.
en ziyade beni düşündüren risale-i nur’u, en gafil ve dün-
yaca büyük makamlarda bulunanlara da kemal-i dikkatle
okutturuyor, başka bir sahada fütuhata meydan açıyor.
Ve en ziyade rikkatime dokunan ve kendi elemimden baş-
ka her birinizin sıkıntısından başıma toplanan bütün elem-
lere ve teessüflere karşı, ramazanda, bir saati yüz saat
hükmüne getiren o şehr-i mübarekte, bu musibet dahi, o
yüz sevabı, her bir saati on saat derecesinde ibadet yap-
makla bine iblâğ ettiğinden, risale-i nur’dan tam ders
alan ve dünya fânî ve ticaretgâh olduğunu bilen ve her
şeyi imanı ve ahireti için feda eden ve bu dershane-i
Yusufiyedeki muvakkat sıkıntıların daimî lezzetler ve
faydalar vereceklerine inanan sizin gibi ihlâslı zatlara
acımak ve rikkatten ağlamak hâletini, tebrik ve sebatını-
zı gayet istihsan ve takdir etmek hâletine çevirdi. Ben de
(2)
p
?n
Ó°s
†dGn
h p
ôr
Ø`o
µ
r
dG …n
ƒp
°S m
?Én
M u
?o
c
'
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
dedim.
Şualar | 477 |
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
hilâfına:
zıddına, tersine, aksine.
hükmüne:
yerine, değerine.
iblâğ:
ulaştırma, eriştirme.
ihlâs:
halis, içten, samimî, riyasız,
karşılıksız sevgi ve bağlılık, gönül-
den gelen dostluk.
iltica:
sığınma, güvenme, dayan-
ma.
iman:
inanma, itikat.
istihsan:
güzel bulma, beğenme.
kemal-i dikkat:
tam ve mükem-
mel bir dikkat.
makam:
büyük memuriyet, mev-
ki.
me’mul:
umulan, ümit edilen, bek-
lenilen.
musibet:
felâket, belâ.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
muvakkat:
geçici.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
rikkat:
merhamet, acıma, başka-
larının düştüğü durumdan dolayı
müteessir olma hasleti.
rikkat:
merhamet, acıma, başka-
larının düştüğü durumdan dolayı
müteessir olma hasleti.
saha:
alan.
sebat:
kararlı olma, kararından
vazgeçmeme, azimlilik.
şehr-i mübarek:
mübarek, bere-
ketli, feyizli ay.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükâfat; sevap.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
teessüf:
üzülme, eseflenme, bir
şeyin tesirini hissetme, acı duy-
ma.
ticaretgâh:
ticaret yapılan yer, ti-
caret yeri.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
arzu:
bir şeye karşı duyulan
istek, heves.
ciddiyet:
ciddîlik.
daimî:
sürekli, devamlı.
dershane-i Yusufiye:
Yusuf’un
(a.s.) dershanesi; Hz. Yusuf’un
kaldığı zindana verilen isim.
dest-i inayet:
inayet eli, dikkat,
gayret, ihsan, iyilik eli.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
fânî:
ölümlü, geçici.
fedâ:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fevkalâde:
olağanüstü.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
gafil:
gaflette bulunan, endi-
şesiz, nefsine uyarak Allah’ın
emirlerini unutan.
galebe:
galip gelme, yenme,
üstünlük.
gayet:
son derece.
hâlet:
hal, durum.
heyecan:
coşkunluk, coşma.
1.
Allah’ın, kullarını sevk ettiği ve onlar için seçtiği her şeyde hayır vardır.
2.
Küfür ve dalâlet dışında her hâl üzere Allah’a hamd olsun. (Feyzü’l-Kadîr, 1: 358, hadis no:
662.)
1...,467,468,469,470,471,472,473,474,475,476 478,479,480,481,482,483,484,485,486,487,...1581
Powered by FlippingBook