büyük sevaba muvaffak eyledi. Az bir sıkıntı ve geçici bir
küçük zahmet ile böyle bir şeref-i manevîden geri kalma-
mak gerektir.
evet, kardeşlerim. Madem her şey gidiyor ve gittikten
sonra, eğer lezzet ve keyif ise, boşu boşuna gider, bir has-
ret kalır; eğer sıkıntı ve zahmet ise, hem dünyevî ve uh-
revî, hem böyle bir kudsî hizmet noktasında öyle bir lez-
zetli faydalar var ki, o zahmeti hiçe indirir. İçinizde biri
müstesna, en ihtiyarı ve en ziyade başına sıkıntılar topla-
nan benim. sizi temin ederim; tam bir sabır ve şükür ve
tahammül ile hâlimden memnunum. Musibete şükür ise,
musibetteki sevap ve uhrevî ve dünyevî faydaları içindir.
* * *
Aziz Kardeşlerim!
Meyve’
nin meselelerinin tekmil edilmesine meydan
vermeyen mânilerin zevali ile, inşaallah yine başlanacak
ki, birisi soğuk, birisi masonların onun kuvvetinden deh-
şet almalarıdır. Ben bu musibette kader-i İlâhî cihetini dü-
şünüyorum. zahmetim rahmete inkılâp eder.
evet, “risale-i kader”de beyan edildiği gibi,
her hâdi-
sede iki sebep var
:
Biri
, zahirîdir ki, insanlar ona göre hükmederler; çok
defa zulmederler.
Biri
de hakikattir ki, kader-i İlâhî ona göre hükmeder;
o aynı hâdisede, beşer zulmünün altında adalet eder.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, düzenli
ve dengeli oluş.
aziz:
muhterem, saygın.
beşer:
insanlık.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
cihet:
yön.
dehşet:
büyük tehlike karşısında
korkma ve şaşırıp kalma.
dünyevî:
dünyaya ait.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, esas.
hasret:
ele geçmeyen veya kaçı-
rılan bir nimete üzülüp yanma, iç
çekme, üzüntü.
hükmetme:
hâkim olma, işleme.
inkılâp:
bir hâlden başka bir hale
geçme, değişme, dönüşme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kuvvet:
güç, kudret.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mâni:
engel.
mason:
dünyevî maksatlarla ku-
rulmuş, sıkı bir dayanışmayı esas
alan komitacı teşkilâtın mensu-
bu.
mesele:
önemli konu.
musibet:
felâket, belâ.
müstesna:
istisna olan, kaide dışı.
muvaffak:
beceren, neticeye
varan, sonuç alan.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
risale-i Kader:
Kader Risalesi,
Sözler’de yer alan Yirmi Altıncı
Söz risalesi.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
lara, belâ ve afetlere veya bir
haksızlığa katlanma, tahammül
göstererek Allah’a tevekkül
edip sıkıntılara göğüs germe.
şeref-i manevî:
manevî şeref,
manevî üstünlük.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükâfat; se-
vap.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükâfat; se-
vap.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, gerek
dil ile gerekse hal ile Allah’ı
hamd etme.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, gerek
dil ile gerekse hâl ile Allah’ı
hamd etme.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
tekmil:
tamamlama, kemâle
erdirme.
temin:
sağlama.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
zahirî:
görünüşte olan; zahire,
dışa ait olan.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, me-
şakkat.
zeval:
sona erme, yok olma,
ölme.
ziyade:
çok, fazla.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa,
işkence.
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 486 | Şualar