Şualar - page 501

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bu dünyanın hayatı pek çabuk değişmesine ve zevali-
ne ve fenâ ve fânî, akıbetsiz lezzetlerine ve firak ve ifti-
rak tokatlarına karşı bir ehemmiyetli medar-ı teselli ise,
samimî dostlar ile görüşmektir
. evet, bazen bir tek dos-
tunu bir-iki saat görmek için, yirmi gün yol gider ve yüz
lirayı sarf eder. Şimdi bu acip, dostsuz zamanda samimî
kırk-elli dostunu birden bir-iki ay görmek ve Allah için
sohbet etmek ve hakikî bir teselli alıp vermek; elbette ba-
şımıza gelen bu meşakkatler ve zayiat-ı maliye, ona kar-
şı pek ucuz düşer; ehemmiyeti kalmaz. Ben kendim, bu-
radaki kardeşlerimden on sene firaktan sonra bir tekini
görmek için bu meşakkati kabul ederdim.
Teşekki, kade-
ri tenkit ve teşekkür kadere teslimdir.
* * *
Sizi temin ederim ki, şimdi ecel gelse, ölsem, kemal-i
rahat-ı kalble karşılayacağım. Çünkü, içinizde kuvvetli,
metin, genç çok Saidler bulunduğuna ve bu bîçare, ihti-
yâr, hasta, zayıf Said’den çok ziyade Risale-i Nur’a sahip
ve vâris ve hamî olacaklarına kanaatim geliyor
. nazif’in
pusulasında isimleri yazılan ve tesirli bir surette kuvve-i
maneviyeyi takviye eden zatlara çok minnettar ve çok
müferrah oldum. zaten ben onların böyle olacaklarını
tahmin ederdim. Cenab-ı Hak, onları muvaffak ve baş-
kalara da hüsn-i misal eylesin. Âmin.
* * *
Şualar | 501 |
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
suret:
biçim, şekil, tarz.
takviye:
kuvvetlendirme, sağlam-
laştırma, teyit ve tasdik etme.
temin:
güvenlik, emniyet hissi ver-
me, şüphe ve korkuyu giderme.
tenkit:
eleştirme.
teşekki:
şikâyet etme, sızlanma.
teşekkür:
yapılan bir iyilik karşı-
sında minnet, memnuniyet ve şü-
kür ifade etme, şükretme.
teselli:
avunma.
vâris:
vefat eden bir kimsenin mal
ve mülkünü kullanmaya yetkili
olan.
zaif:
zayıf.
zat:
kişi, şahıs.
zayiat-ı maliye:
malî zarar ve zi-
yan.
zeval:
sona erme, yok olma, ölme.
ziyade:
çok, fazla.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
akıbet:
sonuç, netice.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında duanın
sonunda söylenir.
aziz:
muhterem, saygın.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
ecel:
her canlının Allah tara-
fından takdir edilen ölüm vak-
ti.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehemmiyetli:
önemli.
fânî:
ölümlü, geçici.
fenâ:
yok olma, ölümlülük,
geçicilik.
firak:
ayrılık, hicran.
hakikî:
gerçek.
hamî:
himaye eden, koruyan,
gözeten.
hüsn-i misal:
güzel örnek.
iftirak:
hicran, ayrılık.
kader:
takdir, kısmet, kudret,
İlâhî hüküm.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kemal-i rahat-ı kalp:
tam bir
kalp rahatlığı.
kuvve-i manevîye:
manevî
güç, moral.
medar-ı teselli:
ferahlık sebebi,
teselli kaynağı.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güç-
lük, zorluk.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
minnettar:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür duygusu içinde olan.
müferrah:
feraha kavuşmuş,
gönül huzuruna kavuşmuş, ra-
hata ermiş.
muvaffak:
beceren, neticeye
varan, sonuç alan.
pusula:
kısa mektup.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
sarf:
harcama.
1...,491,492,493,494,495,496,497,498,499,500 502,503,504,505,506,507,508,509,510,511,...1581
Powered by FlippingBook