Şualar - page 538

tokat yiyeceksin.” Birden, ikinci gün bir eli yerinden çık-
tı, iki hafta azabını çekti.
evet, doğrudur. –
Hamza
Bu gibi tokatlar var; fakat kâğıt bitti, mana da bitti.
* * *
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-i
mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdi-
ğimiz müdafaatı daha almadan, başka saika ile, o beyan-
nameyi yazmış. gerçi, ben o daireye göndermeyi düşün-
müyordum; fakat, kardeşlerimizin tensibiyle onlara da
göndermek hem münasip, hem lâzım olduğunu bu hâl
gösterdi. Çünkü, her hâlde bu derece ilhadda taassup ta-
şıyan bir vekil, Ankara’ya gönderilen evrak ve mahrem
risalelere karşı lâkayt kalmazdı. Birden, doğrudan doğru-
ya cerh edilmez müdafaatlar, başına vuruldu; çok iyi ol-
du. İnşaallah, o dairede dahi risale-i nur lehinde kuvvetli
bir cereyan uyandıracak.
kardeşlerim, madem bir kısmın mahiyetleri bu tarzdır;
onlara, o kısma teslim olmak, bir nevi intihardır, İslâmi-
yet’ten pişman olmaktır, belki dinden insilâh etmektir.
Çünkü, o derece ilhadda taassup etmiş ki, bizim gibiler-
den yalnız teslimiyetle ve tasannu ile razı olmuyorlar.
“kalbini ve vicdanını bırak, yalnız dünyaya çalış” derler.
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
aziz:
muhterem, saygın.
beyanname:
bildiri, tebliğ.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
cerh:
yaralama, bir iddiayı, fikri
çürütme, reddetme.
evrak:
işlem gören kâğıtlar.
gerçi:
öyle ise de, her ne kadar.
ilhad:
islâm inancından dönme,
Allah’ın varlığına ve birliğine inan-
mayış.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
insilâh:
soyulma, sıyrılıp çık-
ma.
intihar:
hayatını tehlikeye so-
kacak davranış veya iş.
kisve:
elbise, kıyafet.
küfr-i mutlak:
kayıtsız şartsız
küfür, mutlak küfür, hiç bir
imanî hükmü, delili, hakikati
kabul etmeme, kesin ve tam
bir inkâr.
lâkayt:
kayıtsız, ilgisiz.
leh:
birinin faydası için yapılan
hareket.
maarif:
eğitim bakanlığı.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar, korunmalar.
münasip:
uygun.
nevi:
çeşit, tür.
razı:
rıza gösteren, kabul eden,
hoşnut olan.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
saik:
sebep olan, sebep.
taassup:
körü körüne bağlılık,
batılda ısrar etme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasannu:
yapmacık.
tensip:
uygun görme, münasip
kılma, uygun bulma.
teslimiyet:
kendini Allah’a
veya başka birinin iradesine
terk etme, boyun eğme.
vekil:
nazır, bakan.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi
kötüden ayırabilen ve iyilik
etmekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî bir
his.
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 538 | Şualar
1...,528,529,530,531,532,533,534,535,536,537 539,540,541,542,543,544,545,546,547,548,...1581
Powered by FlippingBook