Şualar - page 542

daha hayırlıdır
.”
(1)
İşte burada, mahkemede ve Ankara’-
da, sizlerin yazılarınız ve hizmetleriniz vasıtasıyla ne ka-
dar insanlar imanlarını dehşetli şüphelerden kurtardığını
ve kurtaracağını düşününüz, sabır içinde kemal-i rıza ile
şükrediniz.
eğer Ankara’da hâkim olan Halk partisi, oraya giden
risale-i nur’un kuvvetli kitaplarına karşı inat etse ve mu-
salâha niyetiyle himayesine çalışmazsa, bizim en rahat
yerimiz hapistir; ve mülhitler, bolşevizmi zındıka ile bir-
leştirdiğine alâmettir; ve hükûmet, onları dinlemeye
mecbur olur. o zaman risale-i nur çekilir, tevakkuf
eder, maddî ve manevî musibetler hücuma başlarlar.
* * *
(2)
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ° o
S /
¬ p
ª° r
SÉp
H
W
(3)
r
ºo
µ r
æp
e l
?°o
So
Q r
ºo
µp
Jr
Én
j r
º n
dn
G ¢p
ùfp
’r
Gn
h u
øp
÷r
G n
ön
ûr
©n
e Én
j
ayet-i celîleleri mucibince cinlerden de peygamber gel-
diği bildiriliyorsa da, bu husustaki müşkülün hâlli için
vaki suale Üstadımızın verdiği cevaptır.
Aziz Kardeşim!
Hakikaten senin bu sualinin çok ehemmiyeti var.
Fakat risale-i nur’un en ehemmiyetli vazifesi beşeri
dalâletten ve küfr-i mutlaktan kurtarmak olmasından, bu
alâmet:
belirti, işaret, iz.
ayet-i celile:
azîm ve yüce mana-
ları ihtiva eden ayet.
aziz:
muhterem, saygın.
beşer:
insanlık.
bolşevizm:
hürriyet adına bütün
insanî değerleri tahribe yönelerek,
hiç bir kanun, ölçü, değer tanı-
maksızın sosyalist hedeflere var-
mayı benimseyen görüş.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratık.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak, doğru yoldan ay-
rılma, azma, batıla yönelme.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehemmiyetli:
önemli.
hakikaten:
hakikat olarak, doğrusu,
gerçekten.
hal:
çözme, karışık bir meseleyi
şüphe edilmeyecek derecede açık-
lama.
himaye:
koruma, muhafaza etme.
hücum:
saldırma.
iman:
inanma, itikat.
inat:
bir konuda ısrarlı olma, sö-
zünde ayak direme.
kemal-i rıza:
tam razı ve hoşnut
olarak.
küfr-i mutlak:
kayıtsız şartsız kü-
für, mutlak küfür, hiç bir imanî
hükmü, delili, hakikati kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
maddî:
madde ile alâkalıı, cisma-
nî.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mecbur:
zorunda kalma.
mucip:
icap eden, uyan, gere-
ken, gerektiren.
mülhit:
İslam dininden ayrılan,
Allah’ı inkar eden, dinsiz, iman-
sız.
musalâha:
barışma, uzlaşma,
sulh, barış.
musibet:
felâket, belâ.
müşkül:
güçlük, zorluk, engel.
peygamber:
Allah tarafından
haber getirerek İlâhî emir ve
yasakları insanlara tebliğ eden
elçi, nebî.
sabır:
gelecek veya olacak bir
şey için acele etmeden bek-
leme.
sual:
soru.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, gerek
dil ile gerekse hal ile Allah’ı
hamd etme.
tevakkuf:
duraklama, durma.
vaki:
olmuş, meydana gelmiş.
vasıta:
aracılık.
vazife:
görev.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
1.
Buharî, 3:57.
2.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
3.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Ey cin ve insanlar topluluğu! Size, sizden peygamberler gelmedi mi? (En'am Suresi: 130.)
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 542 | Şualar
1...,532,533,534,535,536,537,538,539,540,541 543,544,545,546,547,548,549,550,551,552,...1581
Powered by FlippingBook