•
Dördüncüsü
: Mahmut. ona,
Meyve’
den gençlik ve
namaz meselelerini okudum ve dedim: “kumar oynama,
namaz kıl!” kabul etti. Fakat, haylazlık galebe etti, namaz
kılmadı ve kumar oynadı. Birden, hiddet tokadını yedi.
üç-dört defada daima mağlûp olup, fakir hâliyle beraber
kırk lira ve sakosunu ve pantolonunu kumara verdi, daha
aklı başına gelmedi.
evet, doğrudur. –
Mahmut
•
Beşincisi
: on dört yaşında süleyman namında bir
çocuk, ziyade haylazlık yapıp başkalarının da iştihalarını
açıyordu. ona dedim: “Uslu dur, namazını kıl. senden
büyük haylazların içinde, bu hâlin sana tehlike getirir.”
o, namaza başladı; fakat yine namazı terk ve haylazlığa
girdi. Birden, tokat yedi. Uyuz illetine müptelâ oldu, yir-
mi gündür yatağında yatmaya mecbur oldu.
evet, doğrudur. –
Süleyman
•
Altıncısı
: Bana bidayette hizmet eden ömer, nama-
za başladı, şarkıları bıraktı. Fakat, bir akşam, kapıya ya-
kın, bir şarkı kulağıma geldi; evrat ile meşguliyetime za-
rar verdi. Ben, hiddet ettim, çıktım; gördüm ki, hilâf-ı
âdet, ömer’dir. Ben de hilâf-ı âdet bir tokat vurdum. Bir-
den, sabahleyin hilâf-ı âdet olarak, ömer başka hapse
gönderildi.
•
Yedincisi
: Hamza namında; on altı yaşında sesi gü-
zel olmasından, şarkı söylüyor, başkalarının da iştihaları-
nı açıyor, haylazlık ediyordu. ona dedim: “Böyle yapma,
Şualar | 537 |
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
küfr-i mutlak:
kayıtsız şartsız kü-
für, mutlak küfür, hiç bir imanî
hükmü, delili, hakikati kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
lâkayt:
kayıtsız, ilgisiz.
leh:
birinin faydası için yapılan
hareket.
maarif:
eğitim bakanlığı.
madem:
... -den dolayı, böyle ise.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteliği.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken, gizli.
mecbur:
zorunda kalma.
meşguliyet:
uğraşılan ve meşgul
olunan şey.
müdafaat:
müdafaalar, savunma-
lar, korunmalar.
münasip:
uygun.
müptelâ:
tutkun, bir şeye düşkün
ve tutulmuş olan.
nam:
ad, isim.
nevi:
çeşit, tür.
razı:
rıza gösteren, kabul eden,
hoşnut olan.
saik:
sebep olan, sebep.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
taassup:
körü körüne bağlılık, ba-
tılda ısrar etme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasannu:
yapmacık.
tensip:
uygun görme, münasip
kılma, uygun bulma.
teslimiyet:
kendini Allah’a veya
başka birinin iradesine terk etme,
boyun eğme.
vekil:
nazır, bakan.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi kö-
tüden ayırabilen ve iyilik etmekten
lezzet duyan ve kötülükten elem
alan manevî bir his.
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şid-
detli acı.
aziz:
muhterem, saygın.
beyanname:
bildiri, tebliğ.
bidayet:
başlangıç.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
cerh:
yaralama, bir iddiayı, fikri
çürütme, reddetme.
evrak:
işlem gören kâğıtlar.
evrat:
virtler, okunması âdet
olan dinî dualar.
gerçi:
öyle ise de, her ne ka-
dar.
haylaz:
düzensiz ve yararsız
hareket eden, boş yere öm-
rünü geçiren.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hilâf-ı âdet:
âdete aykırı.
ilhad:
islâm inancından dönme,
Allah’ın varlığına ve birliğine
inanmayış.
illet:
hastalık.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
insilâh:
soyulma, sıyrılıp çık-
ma.
intihar:
hayatını tehlikeye so-
kacak davranış veya iş.
İslâmiyet:
Müslümanlık, se-
mavî dinlerin sonuncusu.
iştiha:
istek, fazla istek, arzu.
kisve:
elbise, kıyafet.