Şualar - page 269

aynı intizam ve hüsn-i sanat ve aynı fiil ve kemal-i hik-
metle tasarruf etmek, elbette bedahet derecesinde ispat
eder ki:
Bu işleri yapan hem vahittir, birdir; her şeyde sikkesi
var. Hem de hiçbir mekânda olmadığı gibi, her mekânda
hazırdır. Hem, güneş gibi, her şey ondan uzak, o ise her
şeye yakındır. Hem, daire-i kehkeşan ve Manzume-i
Şemsiye gibi en büyük şeyler ona ağır gelmediği gibi,
kandaki küreyvat, kalbdeki hatırat ondan gizlenmez, ta-
sarrufundan hariç kalmaz. Hem, her şey, ne kadar büyük
ve çok olursa olsun, en küçük, en az bir şey gibi ona ko-
laydır ki, sineği kartal sisteminde ve çekirdeği ağacın ma-
hiyetinde ve bir ağacı bir bahçe suretinde ve bir bahçeyi
bir bahar sanatında ve bir baharı bir haşir vaziyetinde sü-
huletle icat eder. Ve sanatça çok kıymettar şeyleri, bize
çok ucuz verir, ihsan eder. İstediği fiyat ise, bir
bismillâh
ve bir
elhamdülillâh
’tır. Yani, o çok kıymettar nimetlerin
makbul fiyatları, başta
(1)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º``````````r
°ùp
H
ve ahi-
rinde
(2)
! o
ór
ªn
ë`` r
dn
G
demektir.
Bu dördüncü Hakikat dahi risale-i nur’da izah ve is-
pat edildiğinden, bu kısacık işaretle iktifa ediyoruz.
Bizim seyyahın ikinci menzilde gördüğü
BEŞİNCİ HaKİKaT
kâinatın mecmuunda ve erkânında ve eczasında ve her
mevcudunda bir intizam-ı ekmelin bulunması; ve o
memleket-i vâsianın tedvir ve idaresine medar olan ve
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 269 |
AYETÜ’L-KÜBRA
izah:
açıkça ortaya koyma, bir ko-
nuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz anlat-
ma.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
küreyvat:
yuvarlar.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ne-
den ibaret olduğu.
makbul:
geçerli, muteber.
Manzume-i Şemsiye:
güneş ile
ona bağlı olan seyyareler, Güneş
Sistemi.
mecmu:
toplam, tüm.
medar:
dayanak noktası, sebep,
vesile.
memleket-i vâsia:
geniş memle-
ket.
menzil:
yer, konak.
mevcut:
var olan, bulunan, olan.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
seyyah:
gezgin, gezici.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
sühulet:
kolaylık.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup ida-
re etme, mülkünü istediği gibi kul-
lanma.
tedvir:
çekip çevirme, idare et-
me.
vahit:
zatında ve sıfatlarında tek
ve yegane olan.
vaziyet:
durum.
ahir:
son.
bismillâh:
Besmele, Allah na-
mına, Allah için, Allah’ın adı
ve izni ile.
daire-i Kehkeşan:
Samanyo-
lu dairesi.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, hamd Allah’a aittir.
erkân:
rükünler, esaslar.
fiil:
iş, hareket.
hakikat:
gerçek, esas.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
haşir:
yeniden dirilip toplan-
mak, ikinci diriliş.
hatırat:
hatıralar, hatırda ka-
lan şeyler.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
idare:
bir işi yürütme, çekip
çevirme.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
iktifa:
yeterli bulma, kâfi gör-
me, var olanla yetinme.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
intizam-ı ekmel:
mükemmel
sistem, düzen.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1.)
2.
Ezelden ebede kadar her türlü hamd Allah’a mahsustur. (Fatiha Suresi: 2.)
1...,259,260,261,262,263,264,265,266,267,268 270,271,272,273,274,275,276,277,278,279,...1581
Powered by FlippingBook