anahtarı ile zîhayat âlemindeki idare ve iaşe-i rabbaniye-
nin kapısını çalmalıyız ve açmalıyız diyerek, mahşer-i aca-
yip ve mecma-ı garaip olan bu üçüncü menzilin kapısını
istirhamla çaldı,
(1)
p
ìÉs
à``n
Ø`r
dG $G p
º````r
°ùp
H
ile açtı. üçüncü men-
zil göründü. girdi, gördü ki, dört hakikat-i muazzama ve
muhita o menzili ışıklandırıyorlar ve güneş gibi, tevhidi
gösteriyorlar.
BİrİNCİ HaKİKaT
Fettahiyet hakikatidir.
Yani
Fettah
isminin tecellisiyle, basit bir maddeden ay-
rı ayrı, çeşit çeşit, hadsiz muntazam suretlerin beraber,
her tarafta, bir anda, bir fiil ile açılmasıdır.
evet, nasıl ki, umum kâinatın bağistanında ayrı ayrı
hadsiz mevcudatı, çiçekler misillü,
Fettah
ismiyle her bi-
risine münasip bir tarz-ı muntazam ve şahsiyet-i mümta-
ze, kudret-i fâtıra açmış, vermiş. Aynen öyle de, fakat
daha mu’cizatlı olarak, zemin bahçesinde dört yüz bin en-
va-ı zîhayata dahi, her birisine gayet sanatlı ve hikmetli
bir suret-i mevzune ve müzeyyene ve mümtaze vermiş.
m
å'
?n
K m
äÉn
ªo
?o
X /
‘
m
?r
?n
N p
ór
©n
H r
øp
e Ék
?r
?n
N r
ºo
µp
JÉn
¡s
eo
G p
¿ƒo
£o
H /
‘
ºo
µo
?o
?r
în
j
(2)
@ n
¿ƒo
ap
ôr
°üo
J s
Ên
Én
a n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’ o
?r
?o
Ÿr
G o
¬n
d r
ºo
µt
Hn
Q *G o
ºo
µp
d'
P
…/
òs
dG n
ƒo
g @ p
ABÉ n
ªs
°ùdG p
‘
n
’n
h p
¢Vr
Qn
’r
G p
‘
l
Ar
?n
T p
¬r
«n
?n
Y?'
Ør
în
j n
’ %G s
¿p
G
(3)
@o
º«/
µn
?r
G o
õj/
õn
©r
dG n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’ o
ABÉ°n
ûn
j n
?r
«n
c p
?Én
Mr
Qn
’r
G p
‘
r
ºo
co
Qpq
ƒ°n
üo
j
âlem:
dünya, cihan.
bağistan:
bağlık, bahçelik, büyük
bahçe.
enva-ı zîhayat:
canlıların türlüsü,
canlı türler.
Fettah:
kullarının kapalı işlerini
açan, Cenab-ı Hak.
fettahiyet:
her şeye lâyık bir şe-
kil ve suret verme sıfatı, fethedi-
cilik.
fiil:
iş, hareket.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i muazzama:
büyük ger-
çek.
hakikat-i muhita:
geniş ve her
şeyi kaplayan gerçek.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep.
iaşe-i rabbaniye:
her şeyi terbi-
ye ve idare eden Cenab-ı Hakkın
geçindirmesi, beslemesi, yaşatma-
sı.
idare:
bir işi yürütme, çekip çevir-
me.
istirham:
rica etme.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kudret-i fâtıra:
yaratıcı kudret,
kuvvet.
mahşer-i acayip:
hayret verici
şeylerin toplandığı yer.
mecma-ı garaip:
hayret verici, ga-
rip şeylerin toplandığı yer.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
misillü:
gibi, benzeri.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
muntazam:
nizamlı, intizamlı, dü-
zenli ve düzgün biçimde.
münasip:
uygun.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
suret-i mevzune:
biçimli, güzel
suret.
suret-i mümtaze:
seçkin suret,
biçim.
suret-i müzeyyene:
süslü su-
ret, biçim.
şahsiyet-i mümtaze:
üstün,
seçkin şahsiyet, üstün kişilik,
mükemmel kişilik.
tarz-ı muntazam:
düzgün ve
düzenli bir tarz, şekil.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
umum:
bütün.
zemin:
yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi.
1.
Fettah olan Allah’ın adıyla.
2.
Annelerinizin karnında sizi üç karanlık içinde, bir yaratılıştan diğerine çevirerek yaratıyor.
İşte Rabbiniz olan Allah Odur; bütün mülk Ona aittir. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâl-
de yüzünüz haktan nasıl çevrilir? (Zümer Suresi: 6.)
3.
Ne yerde ve ne de gökte hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz. Annelerinizin rahimlerinde size
dilediği gibi bir suret veren Odur. Ondan başka ilâh yoktur. Onun kudreti her şeye galiptir
ve hikmeti her şeyi kuşatır. (Al-i İmran Suresi: 5-6.)
AYETÜ’L-KÜBRA
| 276 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar