o
´Gn
ór
Hp
Gn
h p
?n
?r
£o
Ÿr
G p
¿Én
?r
Jp
’r
G p
‘ p
án
?n
?r
£o
Ÿr
G p
án
dƒo
¡t
°ùdÉp
H p
äÉn
bƒo
?r
în
Ÿr
G o
?r
?n
Nn
h
pq
ƒo
?o
Zn
h p
án
©r
æs
°üdG p
ør
°ùo
M p
án
jÉn
Z p
‘ p
án
?n
?r
£o
Ÿr
G p
án
«p
dho
òr
Ñn
Ÿr
Ép
H p
äÉn
Yƒo
ær
°ün
Ÿr
G
p
¬r
Ln
h n
»?n
Y p
äGn
Oƒo
Lr
ƒn
Ÿr
G p
Oƒo
Lo
h p
án
?«p
?n
M o
In
ón
gÉn
°ûo
e Gn
òn
cn
h@ p
án
ªr
«p
?r
dG
Gn
òn
cn
h @ p
án
Ñn
°SÉn
æo
Ÿr
Gn
h p
?o
NGn
ós
àdGn
h p
ás
«p
©p
eÉn
÷r
Gn
h p
ás
«p
©n
Ÿr
Gn
h p
ás
«u
?o
µ`r
dGn
h u
?o
µ`r
dG
Gn
òn
cn
h @ p
án
cr
ôu
°û?p
d p
án
«p
aÉn
æo
Ÿr
G p
ás
eÉn
©r
dG p
äÉn
eÉn
¶p
àr
fp
’r
G p
án
?«p
?n
M o
In
ón
gÉn
°ûo
e
p
In
ór
Mn
h '
¤n
Y p
ás
dGs
ódG p
äÉn
æp
F B Én
µ`r
dG p
Ò/
HGn
ón
J p
äGn
QGn
óo
e p
In
ór
Mn
h o
In
ón
gÉn
°ûo
e
p
án
au
ôn
°ün
ào
Ÿr
G p
?Én
©r
an
’r
Gn
h p
ABÉ n
ªr
°Sn
’r
G o
In
ór
Mn
h Gn
òn
cn
h @ p
án
gGn
ón
Ñr
dÉp
H Én
¡p
©p
fÉn
°U
p
In
ôp
°ûn
àr
æo
Ÿr
G p
´Gn
ƒr
fn
’r
Gn
h p
ôp
°UÉn
æn
©r
dG o
In
ór
Mn
h Gn
òn
cn
h @ p
án
£«/
ëo
Ÿr
G
(1)
@ ¢p
Vr
Qn
’r
G p
¬r
Ln
h '
¤n
Y p
án
«p
dr
ƒn
à°r
ùo
Ÿr
G
sonra, o seyyah-ı âlem asırlarda gezerken, Müced-
did-i elf-i sâni İmam-ı rabbanî Ahmed-i Farukî’nin med-
resesine rast geldi, girdi, onu dinledi.
o imam, ders verirken diyordu:
“Bütün tarikatlerin en mühim neticesi hakaik-ı imani-
yenin inkişafıdır ve bir tek mesele-i imaniyenin vuzuh ile
inkişafı, bin keramata ve ezvaka müreccahtır.”
Hem diyordu:
“eski zamanda, büyük zatlar demişler ki, ‘Mütekelli-
mînden ve ilm-i kelâm ulemasından birisi gelecek, bütün
hakaik-ı imaniye ve İslâmiyeyi delâil-i akliye ile kemal-i
vuzuhla ispat edecek.’ Ben istiyorum ki, ben o olsam,
asr:
yüzyıl, asır.
delâil-i akliye:
akıl ile bulunan
deliller, akla ait deliller, akılla an-
laşılabilen deliller.
ezvak:
zevkler.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakaik-ı İslâmiye:
İslâmiyetin ger-
çekleri, İslâma ait hakikatler.
ilm-i kelâm:
kelâm ilmi, Cenab-ı
Hakkın zat ve sıfatlarından, nü-
büvvet, haşir, kader gibi imana
ait meselelerden İslâmî esaslar
dairesinde delil ve bürhana dayalı
olarak bahseden ilim.
imam:
bir ilimde sözü delil kabul
edilebilecek derecede derin ve ge-
niş bilgi sahibi olan âlim.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfolun-
ma.
kemal-i vuzuh:
tam bir açıklık.
keramat:
kerametler, ermişlerin,
velîlerin olağan üstü sözleri ve
hâlleri.
medrese:
ders okutulan yer.
mesele-i imaniye:
imanî mesele,
imanla ilgili mesele.
müceddid-i elf-i sânî:
ikinci bin
yılının müceddidi, yenileyicisi olan
İmam-ı Rabbanî (ra). (bkz. İmam-ı
Rabbanî.).
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müreccah:
tercih edilen, üstün tu-
tulan.
mütekellimîn:
kelâm âlimleri, ke-
lâmcılar.
seyyah-ı âlem:
âlem gezgini.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vuzuh:
vazıh olma hali, açıklık.
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O öyle bir Vahidü’l-Ehaddir ki, hem kemal ve ihatası için-
deki kibriya ve azamet hakikatini müşahedesi, hem ancak Onun irade ve hikmetinin kay-
dettiği ef’alinin ıtlak ve nihayetsizliği hakikatinin müşahedesi, hem sür’at-i mutlaka ile
mahlûkatın halkı ve gayet hüsn-i sanat ve son derece kıymet içinde sühulet-i mutlaka ile
mahlûkatın halkı ve gayet hüsn-i sanat ve son derecede kıymet içinde mebzuliyet-i mut-
laka ile masnuatın ibdaı hakikatlerini müşahedesi, hem mevcudatın küll ve külliyet, bera-
berlik ve camiiyet suretinde birbirleriyle münasebettar ve birbiri içinde var edilmeleri ha-
kikatinin müşahedesi, hem ortaklığa münafi umumî intizam hakikatinin, hem bilbedahe
Sani’lerinin vahdetine delâlet eden kâinatın tedbirine dair vesilelerin birliği hakikatinin mü-
şahedesi, hem muhit ve mutasarrıf esma ve ef’alin birliği, hem yeryüzünü istilâ eden mün-
teşir anasır ve envaın birliği, Onun vücub-u vücudu içindeki vahdetine delâlet eder.
AYETÜ’L-KÜBRA
| 274 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar