ile koca arzı ve zemin cenazesini, baharda o ağaç gibi ko-
layca ihya edip yüz bin çeşit haşirlerin misallerini icat
eder.
Ve bir emr-i tekvinî ile arzı dirilttiği gibi,
(1)
n
¿ho
ôn
°†r
ëo
e Én
ær
jn
ón
d l
™«/
ªn
L r
ºo
g Gn
Pp
Én
a k
In
óp
MGn
h k
án
ër
«°n
U s
’p
G r
ân
fÉn
c r
¿p
G
fer-
manıyla, yani, “Bütün ins ve cin, bir tek sayha ve emir
ile yanımızda, meydan-ı haşre hazır olurlar.”
Hem,
(2)
o
Ün
ôr
bn
G n
ƒo
gr
hn
G p
ôn
°ün
Ñr
dG p
ír
ªn
?n
c
s
’p
G p
án
YÉ°s
ùdG o
ôr
en
G BÉ n
en
h
fer-
man etmesiyle, yani, “kıyamet ve haşrin işi ve yapılma-
sı, gözünü kapayıp hemen açmak kadardır, belki daha
yakındır” der.
Hem,
(3)
m
In
óp
MGn
h m
¢ùr
Øn
æn
c s
’p
G r
ºo
µo
ãr
©n
H n
’n
h r
ºo
µo
?r
?n
N Én
e
ayetiyle,
yani, “ey insanlar! sizin icat ve ihyanız ve haşir ve neşri-
niz, bir tek nefsin ihyası gibi kolaydır; kudretime ağır gel-
mez” mealinde bulunan şu üç ayetin sırrıyla, aynı emirle,
aynı kolaylıkla bütün ins ve cinleri ve hayvanî ve ruhanî
ve melekleri haşr-i ekberin meydanına ve mizan-ı azamın
önüne getirir. Bir iş bir işe mâni olmaz.
üçüncü ve dördüncüden tâ on üçüncü sırra kadar, ar-
zuma muhalif olarak başka vakte talik edildi.
DörDÜNCÜ HaKİKaT
Mevcudatın vücutları ve zuhurları, beraberlik ve birbiri
içinde birlik ve birbirine benzemeklik ve birbirinin misal-i
musağğarı ve numune-i ekberi ve bir kısım küll ve
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 267 |
AYETÜ’L-KÜBRA
müş örnek, bir şeyin bütün özel-
liklerini taşıyan, ondan daha kü-
çük olan örneği.
mizan-ı azam:
en büyük terazi,
haşir mahkemesi.
muhalif:
zıt, karşıt.
nefis:
can.
neşir:
kıyamet günü bütün ölüle-
rin dirilmesi.
numune-i ekber:
en büyük ör-
nek, en büyük misal.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulamayan var-
lıklar.
sayha:
çağrı, çığlık, feryat.
talik:
başka bir zamana bırakma,
erteleme.
vücut:
var olma, varlık.
zemin:
yeryüzü.
zuhur:
görünme, meydana çık-
ma.
arz:
yer, dünya.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
emr-i tekvinî:
yaratma emri,
kâinatı var etme emri, işi.
ferman:
emir, buyruk.
hakikat:
gerçek, esas.
haşir:
yeniden dirilip toplan-
mak, ikinci diriliş.
haşr-i ekber:
en büyük diriliş,
toplanma.
hayvanî:
canlıya ait.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
ins:
insan, beşer, âdemoğlu.
Kıyamet:
bütün kâinatın Al-
lah tarafından tayin edilen bir
vakitte yıkılıp mahvolması.
küll:
bütün.
mâni:
engel.
meal:
mana, mefhum.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
meydan-ı haşir:
haşir mey-
danı, kıyamette insanların di-
rildikten sonra toplandığı alan.
misal:
benzer, örnek.
misal-i musağğar:
küçültül-
1.
Yâsin Suresi: 53.
2.
Nahl Suresi: 77.
3.
Lokman Suresi: 28.