mazharların kabiliyetleridir. Ve serseri tesadüf ve şuursuz
tabiat ve kör kuvvet ve camit esbap ve kayıtsız ve her ye-
re dağılan ve karıştıran unsurlar o gayet mizanlı ve hik-
metli ve basîrâne ve hayattarâne ve muntazam ve muh-
kem olan fiillere karışamazlar. Belki, Fail-i zülcelâl’in em-
riyle ve iradesiyle ve kuvvetiyle zahirî bir perde-i kudret
olarak istimal olunuyorlar.
Hadsiz misallerinden üç misali, sure-i nahlin bir sahi-
fesinde, birbirine muttasıl üç ayetin işaret ettikleri üç fi-
ilin, hadsiz nüktelerinden üç nüktesini beyan ederiz:
Birincisi:
(1)
Ék
Jƒo
«o
H p
?Én
Ñp
÷r
G n
øp
e …p
òp
îs
JG p
¿n
G p
?r
ës
ædG n
‹p
G n
?t
Hn
Q ?'
Mr
hn
Gn
h
ilâahi-
ri’l-ayet...
evet, bal arısı fıtratça ve vazifece öyle bir mu’cize-i kud-
rettir ki, koca sure-i nahl, onun ismiyle tesmiye edilmiş.
Çünkü, o küçücük bal makinesinin zerrecik başında onun
ehemmiyetli vazifesinin mükemmel programını yazmak
ve küçücük karnında taamların en tatlısını koymak ve pi-
şirmek ve süngücüğünde zîhayat azaları tahrip etmek ve
öldürmek hasiyetinde bulunan zehri o uzuvcuğuna ve cis-
mine zarar vermeden yerleştirmek, nihayet dikkat ve ilim
ile ve gayet hikmet ve irade ile ve tam bir intizam ve mu-
vazene ile olduğundan, şuursuz, intizamsız, mizansız olan
tabiat ve tesadüf gibi şeyler elbette müdahale edemezler
ve karışamazlar.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
aza:
organlar, uzuvlar.
basîrâne:
görerek, iç yüzünü gö-
rür şekilde.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
camit:
ruhsuz, cansız.
cisim:
beden, gövde.
ehemmiyetli:
önemli.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
Fail-i Zülcelâl:
büyüklük ve haş-
met sahibi olan fail; Allah.
fiil:
iş, hareket.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hasiyet:
hususî fayda, özellik.
hayattarâne:
canlı bir şekilde, ha-
yat sahibi olarak.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep.
ilâ ahiri’l-ayet:
ayetin sonuna ka-
dar.
ilim:
bilme, bilgi.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
intizamsız:
düzensiz, düzgün ol-
mama.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için olan
iktidar, güç.
istimal:
kullanma.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kuvvet:
güç, kudret.
mazhar:
bir şeyin çıktığı yer,
zuhur ettiği, göründüğü yer.
misal:
örnek.
mizan:
ölçü.
mu’cize-i kudret:
Cenab-ı Hak-
kın kudretinin mu’cizesi.
muhkem:
sağlam olan, eksik-
lik ve noksanı olmayan.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
düzenli ve düzgün biçimde.
muttasıl:
bitişik.
muvazene:
denge.
müdahale:
karışma.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
sahife:
sayfa.
Sure-i Nahl:
Nahl suresi.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
taam:
yemek, yiyecek.
tabiat:
maddî âlem.
tahrip:
harap etme, yıkma,
bozma.
tesadüf:
rastlantı, bir şeyin
kendiliğinden meydana gel-
mesi.
tesmiye:
isimlendirme, ad ver-
me.
unsur:
madde, esas, kök.
uzuv:
bir canlıyı meydana ge-
tiren parçacıklardan her biri,
organ.
vazife:
görev.
zahirî:
görünürde.
zerre:
maddenin en küçük
parçası, molekül, atom.
zîhayat:
hayat sahibi.
1.
Rabbin, bal arısına ilham etti: “Dağlardan kendine evler edin.” (Nahl Suresi: 68.)
AYETÜ’L-KÜBRA
| 258 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar