Şualar - page 256

âsâr menziline ve icat ve ibda âlemine girdi. gördü ki, kâ-
inatı istilâ etmiş beş hakikat-i muhita hükmediyorlar, be-
dahetle tevhidi ispat ederler.
BİrİNCİSİ
Kibriya ve azamet hakikatidir.
Bu hakikat İkinci Şuaın İkinci Makamında ve risale-i
nur’un müteaddit yerlerinde bürhanlarla izah edildiğin-
den, burada bu kadar deriz ki:
Binlerle sene birbirlerinden uzak bir mesafede bulunan
yıldızları, aynı anda, aynı tarzda icat edip tasarruf eden;
ve zeminin şark ve garb ve cenup ve şimalinde bulunan
aynı çiçeğin hadsiz efradını, bir zamanda ve bir surette
halk edip tasvir eden; hem
(1)
m
?És
`jn
G p
ás
à°p
S »/
a n
¢Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG n
?n
?n
N …/
òs
dG n
ƒo
g
, yani gök-
leri ve zemini altı günde yaratmak gibi geçmiş ve gaybî
ve çok acip bir hâdiseyi hazır ve göz önünde bir hâdise
ile ispat etmek ve onun gibi acip bir tanzir olarak, zemi-
nin yüzünde, bahar mevsiminde, haşr-i azamın yüz bin-
den ziyade misallerini gösterir gibi, iki yüz binden ziyade
nebatat taifelerini ve hayvanat kabilelerini beş altı hafta-
da inşa edip kemal-i intizam ve mizan ile iltibassız, nok-
sansız, yanlışsız, beraber, birbiri içinde idare, terbiye, ia-
şe, temyiz ve tezyin eden; hem
(2)
p
?r
«s
dG p
n
QÉn
¡s
ædG o
èp
dƒo
jn
h p
QÉn
¡s
ædG p
n
?r
«s
dG o
è`p
dƒo
j
ayetinin sarahatiy-
le, zemini döndürüp, gece-gündüz sahifelerini yapan ve
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
asar:
eserler, izler, nişanlar.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispata ih-
tiyaç olmayacak derecede açık-
lık.
cenup:
güneyde yer alan bölge-
ler.
efrat:
fertler.
garp:
batıda bulunan yerler.
gaybî:
gaypla ilgili, görünmeyen-
lere ait.
hâdise:
olay.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i muhita:
geniş ve her
şeyi kaplayan gerçek.
halk:
yaratma, yaratış.
haşr-i azam:
kıyamet koptuktan
sonraki en büyük haşir, toplan-
ma.
hayvanat:
hayvanlar.
hükmetme:
hâkim olma, işleme.
iaşe:
geçindirme, besleme, yaşat-
ma.
ibda:
örneksiz olarak, eşsiz şekil-
de yaratma.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
idare:
bir işi yürütme, çekip çevir-
me.
iltibas:
yanlışlık, karışıklık.
inşa:
vücuda getirme, yaratma.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
istilâ:
kaplama, yayılma.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir ko-
nuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz anlat-
ma.
kabile:
aynı kökenden gelen can-
lılar topluluğu.
kemal-i intizam:
intizamın mü-
kemmel oluşu, tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i mizan:
ölçünün tam ve
kusursuz oluşu, tam ölçü, mü-
kemmel ölçü.
mesafe:
uzaklık, ara.
misal:
benzer, örnek.
müteaddit:
çeşitli.
nebatat:
bitkiler.
sahife:
sayfa.
sarahat:
sarihlik, açıklık, be-
lirlilik.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şark:
doğu yönünde yer alan
yerler, doğu bölgeleri.
şimal:
kuzeyde yer alan böl-
geler.
taife:
takım, güruh, familya.
tanzir:
tazelendirme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup
idare etme, mülkünü istediği
gibi kullanma.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya
başka ifade tarzlarıyla anlat-
ma.
temyiz:
ayırma, dikkatle ayır-
ma.
terbiye:
besleyip büyütme,
yetiştirme.
tezyin:
süsleme, ziynetlendir-
me.
zemin:
yeryüzü.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Gökleri ve yeri altı günde yaratan Odur. (Hadid Suresi: 4.)
2.
Allah geceyi gündüze, gündüzü de geceye katar. (Hac Suresi: 61; Hadid Suresi: 6; Lokman
Suresi: 29.)
AYETÜ’L-KÜBRA
| 256 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar
1...,246,247,248,249,250,251,252,253,254,255 257,258,259,260,261,262,263,264,265,266,...1581
Powered by FlippingBook