p
ás
«p
°†n
àr
?o
Ÿr
G p
án
?n
?r
£o
Ÿr
G p
ás
«p
Hƒo
H t
ôdG p
ôo
gÉn
¶n
J p
án
?«/
?n
M p
án
WÉn
Mp
G p
án
ªn
¶n
Y o
In
ón
gÉn
°ûo
e
p
än
’Én
ªn
µr
dG p
án
?«p
?n
M p
án
WÉn
Mp
G p
án
ªn
¶n
Y o
In
ón
gÉn
°ûo
e Gn
òn
cn
h @ p
In
ór
Mn
ƒr
?p
d
p
án
?«p
?n
M p
án
WÉn
Mp
G p
án
ªn
¶n
Y o
In
ón
gÉn
°ûo
e Gn
ò`n
cn
h @ p
In
ór
Mn
ƒr
dG n
øp
e p
án
Äp
°TÉs
ædG
(1)
@ p
án
cr
ôu
°û?p
d p
án
«p
aÉn
æo
Ÿr
Gn
h p
án
©p
fÉn
Ÿr
G p
án
?n
?r
£o
Ÿr
G p
ás
«p
ªp
cn
Ér
?G
denilmiştir.
sonra, o sükûnetsiz misafir kendi kalbine dedi:
“ehl-i imanın, hususan ehl-i tarikatin her vakit tekrar-
la
(2)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬ '
dp
G n
B’
demeleri, tevhidi yâd ve ilân etmeleri gös-
terir ki, tevhidin pek çok mertebeleri bulunuyor.
“Hem, tevhid en ehemmiyetli ve en halâvetli ve en
yüksek bir vazife-i kudsiye ve bir fariza-i fıtriye ve bir iba-
det-i imaniyedir. öyle ise, gel bir mertebeyi daha bulmak
için, bu ibrethanenin diğer bir menzilinin kapısını daha
açmalıyız. Çünkü, aradığımız hakikî tevhid, yalnız tasav-
vurdan ibaret bir marifet değildir. Belki, ilm-i mantıkta ta-
savvura mukabil ve marifet-i tasavvuriyeden çok kıymet-
tar ve bürhanın neticesi olan ve ilim denilen tasdiktir.
“Ve tevhid-i hakikî öyle bir hüküm ve tasdik ve iz’an
ve kabuldür ki, her bir şeyle rabbini bulabilir ve her şey-
de Hâlık’ına giden bir yolu görür ve hiçbir şey huzuruna
mâni olmaz. Yoksa, rabbini bulmak için, her vakit kâ-
inat perdesini yırtmak, açmak lâzım gelir. öyle ise, hay-
di ileri!” diyerek kibriya ve azamet kapısını çaldı, ef’al ve
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 255 |
AYETÜ’L-KÜBRA
halâvet:
tatlılık, şirinlik.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüküm:
karar, emir.
ibadet-i imaniye:
imana ait ve
imandan kaynaklanan ibadet, kul-
luk.
ibaret:
meydana gelen, oluşan,
müteşekkil.
ibrethane:
ibret yeri.
ilân:
yayma, duyurma.
ilim:
bilme, bilgi.
ilm-i mantık:
mantık ilmi, doğru
muhakeme ve doğru düşüncenin
esaslarını ve kaidelerini konu alan
ilim.
iz’an:
basiret, anlayış, kavrayış,
akıl, zekâ.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kibriya:
Cenab-ı Allah’ın azameti
ve kudreti, her cihetle büyüklü-
ğü.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
mâni:
engel.
marifet:
bilme, derin bilgi.
marifet-i tasavvuriye:
bir şeyi ta-
savvurî, hükümsüz ve delilsiz ola-
rak bilmek.
menzil:
yer, konak.
mertebe:
derece, basamak.
mukabil:
karşılık.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
sükûnet:
huzur, sakinlik.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, tasarlama.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
tevhid-i hakikî:
araştırarak, delil
ve bürhan ile Cenab-ı Hakkın va-
rılığını ve birliğini kabul etme ve
bunu anlayabilme.
vazife-i kudsiye:
mukaddes vazi-
fe, kutsal vazife.
yâd:
anma, hatıra getirme.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak
için kullanılan kesin delil.
ef’al:
fiiller, işler.
ehemmiyetli:
önemli.
Ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kal-
bini dünyanın fani işlerinden
ayırıp, Allah sevgisi ile bağla-
yan kimseler.
fariza-i fıtriye:
yaratılış bor-
cu, fıtrat vazifesi.
hakikî:
gerçek.
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O öyle bir Vahid-i Ehaddir ki, tebarüz-ü ulûhiyet-i mut-
laka hakikatinin müşahedesi, keza vahdeti iktiza eden tezahür-ü rububiyet-i mutlaka ha-
kikatinin azamet-i ihatasının müşahedesi, keza vahdetten neş’et eden kemalât hakikatini
azamet-i ihatasının müşahedesi, keza şirke mâni olan ve şirki nefyeden hâkimiyet-i mut-
laka hakikatini azamet-i ihatasının müşahedesi, Onun vahdaniyetine ve vücub-u vücudu-
na delâlet eder.
2.
Allah(tan başka hiçbir ilah yoktur. (Bakara Suresi: 163, 255; Âl-i İmran Suresi: 2, 6; Kasas
Suresi: 88.)