İşte, bu üç cihetle mu’cizeli bu sanat-ı İlâhiyenin ve bu
fiil-i rabbaniyenin bütün zemin yüzünde, hadsiz arılarda,
aynı hikmetle, aynı dikkatle, aynı mizanda, aynı anda, ay-
nı tarzda zuhuru ve ihatası, bedahetle vahdeti ispat eder.
İkinci ayet:
p
ør
«n
H r
øp
e /
¬p
fƒo
£o
H /
‘ És
ªp
e r
ºo
µ«p
?r
°ùo
f k
In
ôr
Ñp
©n
d p
?Én
©r
fn
’r
G p
‘ r
ºo
µ`n
d s
¿p
Gn
h
(1)
n
Ú/
Hp
QÉs
°û?p
d Ék
¨p
FBÉ°n
S Ék
°üp
dÉn
N Ék
æn
Ñn
d m
?n
On
h m
çr
ôn
a
ayeti, ibretfeşan bir fermandır. evet, başta inek ve deve
ve keçi ve koyun olarak, süt fabrikaları olan validelerin
memelerinde, kan ve fışkı içinde bulaştırmadan ve bulan-
dırmadan ve onlara bütün bütün muhalif olarak halis, te-
miz, safî, mugaddi, hoş, beyaz bir sütü koymak; ve yav-
rularına karşı, o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı kıy-
metli ve fedakârâne bir şefkati kalblerine bırakmak, elbet-
te o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret ve
bir ihtiyâr ve dikkat ister ki, fırtınalı tesadüflerin ve karış-
tırıcı unsurların ve kör kuvvetlerin hiçbir cihetle işleri ola-
maz.
İşte, böyle gayet mu’cizeli ve hikmetli bu sanat-ı rab-
baniyenin ve bu fiil-i İlâhînin umum rûy-i zeminde yüz bin-
lerle nevilerin hadsiz validelerinin kalblerinde ve meme-
lerinde, aynı anda, aynı tarzda, aynı hikmet ve aynı dik-
kat ile tecellisi ve tasarrufu ve yapması ve ihatası, beda-
hetle vahdeti ispat eder.
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 259 |
AYETÜ’L-KÜBRA
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispa-
ta ihtiyaç olmayacak derece-
de açıklık.
fedakârâne:
fedakârca, feda-
kârlıkla.
fiil-i rabbaniye:
tedbir, terbi-
ye ve idare eden Cenab-ı Hak-
kın işleri.
halis:
saf, temiz.
ibretfeşan:
ibret dağıtan, ib-
ret saçan.
ihtiyar:
irade, tercih.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kıymet:
değer.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların aciz kaldığı şey.
mugaddi:
gıdalı, besleyici.
muhalif:
zıt, karşıt.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
safî:
saf olan, katışıksız, duru.
sanat-ı İlâhiye:
İlâhî sanat, Al-
lah’ın sanatı; Cenab-ı Hakkın
sanat ile yaratması.
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karşılıksız
merhamet.
tarz:
biçim, şekil, suret.
vahdet:
birlik ve teklik.
valide:
ana, anne.
zemin:
yer.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Ehlî hayvanlarda da sizin için birer ibret vardır. Onların karınlarında, kan ile fışkı arasından
çıkan ve içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir sütle sizi besleriz. (Nahl Suresi: 66.)