onun için, izahı onlara havale etmekle beraber, bir fih-
riste hükmünde bu sırrı açan esasları ve delilleri, icmalen
beyan ve on üç basamak olarak on üç sırra işaret etmek
istedim. Birinci ve İkinci sırları yazdım; fakat, maattees-
süf, hem maddî, hem manevî iki kuvvetli mâni, beni şim-
dilik mütebakisinden vazgeçirdiler.
•
Birinci sır:
Bir şey zatî olsa, onun zıddı o zata arız olamaz. Çün-
kü, içtimaü’z-zıddeyn olur; o da muhaldir.
İşte bu sırra binaen, madem kudret-i İlâhiye zatiyedir
ve zat-ı Akdes’in lâzım-ı zarurîsidir; elbette, o kudretin
zıddı olan acz, o zat-ı kadîr’e arız olması mümkün olmaz.
Ve madem bir şeyde mertebelerin bulunması, o şeyin
içinde zıddının tedahülü iledir. Meselâ, ziyanın kavi ve za-
yıf gibi mertebeleri, zulmetin müdahalesi ile; ve hararetin
ziyade ve aşağı dereceleri, soğuğun karışması ile; ve kuv-
vetin şiddet ve noksan miktarları, mukavemetin karşıla-
ması ve mümanaatıyladır. elbette o kudret-i zatiyede mer-
tebeler bulunmaz. Bütün eşyayı, bir tek şey gibi icat eder.
Ve madem o kudret-i zatiyede mertebeler bulunmaz
ve zaaf ve noksan olamaz; elbette, hiçbir mâni onu kar-
şılayamaz ve hiçbir icat ona ağır gelmez.
Ve madem hiçbir şey ona ağır gelmez; elbette haşr-i
azamı bir bahar kadar kolay ve bir baharı bir ağaç kadar
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 263 |
AYETÜ’L-KÜBRA
mertebe:
derece, basamak.
meselâ:
örneğin.
muhal:
imkânsız.
mukavemet:
bir gücün tesirine
karşı koyan güç, direnç.
müdahale:
karışma.
mümanaat:
mâni olma, engelle-
me.
mütebaki:
geri kalan.
sır:
gizli hakikat.
tedahül:
içine girme.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik, der-
mansızlık.
zat:
kişi, şahıs.
Zat-ı akdes:
en mukaddes zat,
her türlü kusur ve noksandan uzak
ve pak olan zat; Allah.
Zat-ı Kadîr:
her şeye gücü yeten
zat, kudret sahibi Allah.
zatî:
zata ait, zatın kendisinden
olan.
zatiye:
zat ile, kişi ile alâkalı.
zıt:
karşıt.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlaklık.
ziyade:
çok, fazla.
zulmet:
karanlık.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
arız:
sonradan meydana gel-
me.
binaen: …
-den dolayı, bu se-
bepten.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
fihriste:
bir kitapta bulunan
şeyleri sırayla gösteren liste,
katalog.
hararet:
sıcaklık.
haşr-i azam:
kıyamet koptuk-
tan sonraki en büyük haşir,
toplanma.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
icmalen:
kısaltarak, kısaca,
özetle.
içtimaü’z-zıddeyn:
iki zıt şe-
yin bir arada, beraber olması.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir
konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
anlatma.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kudret-i İlâhiye:
Allah’ın kud-
reti, Allah’ın kudretiyle yaptı-
ğı işler, fiiller, tasarruflar.
kudret-i zatiye:
bizzat ken-
dinden olan güç, kudret; Al-
lah’ın zatından olan kudreti.
kuvvet:
güç, kudret.
lâzım-ı zarurî:
zarurat dere-
cesinde lâzım olan.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzü-
lerek belirteyim ki.
maddî:
madde ile alâkalı, cis-
manî.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mâni:
engel.