Şualar - page 246

ihtiyâr etmek ve konuşmak sıfatları dahi, her biri birer kâ-
inat kadar zat-ı Akdes’i bildirir, tanıttırır.
Hem o sıfatlar, zat-ı zülcelâl’in vücuduna delâlet ettik-
leri gibi, hayatın vücuduna ve tahakkukuna ve o zatın ha-
yattar ve diri olduğuna dahi bedahetle delâlet ederler.
Çünkü, bilmek hayatın alâmeti, işitmek dirilik emaresi,
görmek dirilere mahsus, irade hayat ile olabilir. İhtiyârî
iktidar zîhayatlarda bulunur; tekellüm ise, bilen dirilerin
işidir.
İşte, bu noktalardan anlaşılır ki, hayat sıfatının yedi de-
fa kâinat kadar delilleri ve kendi vücudunu ve mevsufun
vücudunu bildiren bürhanları vardır ki, bütün sıfatların
esası ve menbaı ve İsm-i Azamın mastarı ve medarı ol-
muştur. risale-i nur, bu birinci hakikati kuvvetli bürhan-
lar ile ispat ve bir derece izah ettiğinden, bu denizden, bu
mezkûr katre ile şimdilik iktifa ediyoruz.
İkinci Hakikat
: sıfat-ı kelâmdan gelen tekellüm-i İlâ-
hîdir.
(1)
»
u
Hn
Q p
äÉn
ªp
? n
µ
p
d Gk
OGn
óp
e o
ôr
ën
Ñ r
dG n
¿Én
c r
ƒ n
d
ayetinin sırrıyla, ke-
lâm-ı İlâhî nihayetsizdir. Bir zatın vücudunu bildiren en
zahir alâmet, konuşmasıdır. demek bu hakikat, nihayet-
siz bir surette Mütekellim-i ezelî’nin mevcudiyetine ve
vahdetine şahadet eder.
Bu hakikatin iki kuvvetli şahadeti, bu risalenin on dör-
düncü ve on Beşinci Mertebelerinde beyan edilen va-
hiyler ve ilhamlar cihetiyle; ve geniş bir şahadeti dahi
alâmet:
belirti, işaret, iz.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak için
kullanılan kesin delil.
cihet:
yön.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
hayattar:
canlı, yaşayan.
ihtiyar:
irade, tercih.
İhtiyarî:
kendi isteğiyle, seçerek.
iktidar:
güç, idareyi elinde bulun-
durma.
iktifa etme:
yeterli bulma, kâfi
görme, yetinme.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve mana-
ca diğer isimleri kuşatmış olanı.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir ko-
nuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz anlat-
ma.
katre:
damla.
kelâm-ı İlâhî:
Allah kelâmı,
Allah’ın konuşması, Allah’a ait
söz.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
mastar:
kaynak, bir şeyin çık-
tığı yer.
medar:
sebep, vesile.
menba:
kaynak.
mevcudiyet:
mevcut olma,
varlık.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
Mütekellim-i Ezelî:
ezelden
beri konuşma sıfatına sahip
olan Allah.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
sıfat-ı kelâm:
kelâm sıfatı; Ce-
nab-ı Hakkın kendi zatına mah-
sus olarak konuşma sıfatı.
sır:
gizli hakikat.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
tekellüm:
söyleme, konuşma.
tekellüm-i İlâhî:
Allah’ın kul-
ları ile (vahiy yoluyla) konuş-
ması.
vahdet:
birlik ve teklik.
zahir:
açık, aşikâr.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
olan.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haşmet sahibi olan zat,
Allah.
1.
Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa... (Kehf Suresi: 109.)
AYETÜ’L-KÜBRA
| 246 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar
1...,236,237,238,239,240,241,242,243,244,245 247,248,249,250,251,252,253,254,255,256,...1581
Powered by FlippingBook