Şualar - page 275

belki
(HaşİYe)
o adamım” diye, iman ve tevhid bütün kema-
lât-ı insaniyenin esası, mâyesi, nuru, hayatı olduğunu ve
(1)
m
án
æn
°S p
In
OÉn
Ñp
Y r
øp
e l
ôr
«n
N m
án
YÉn
°S o
ô t
µ
n
Øn
J
düsturu, tefekkürat-ı ima-
niyeye ait bulunması ve nakşî tarikatinde hafî zikrin
ehemmiyeti ise, bu çok kıymettar tefekkürün bir nev’i ol-
masıdır diye talim ederdi.
seyyah tamamıyla işitti, döndü, nefsine dedi ki:
Madem bu kahraman imam böyle diyor. Ve madem
bir zerre kuvvet-i imaniyenin ziyadeleşmesi bir batman
marifet ve kemalâttan daha kıymetlidir ve yüz ezvakın
balından daha tatlıdır. Ve madem, bin seneden beri
iman ve kur’ân aleyhinde teraküm eden Avrupa feyle-
soflarının itirazları ve şüpheleri yol bulup ehl-i imana hü-
cum ediyor ve bir saadet-i ebediyenin ve bir hayat-ı bâ-
kiyenin ve bir cennet-i daimenin anahtarı, medarı, esası
olan erkân-ı imaniyeyi sarsmak istiyorlar. elbette, her
şeyden evvel imanımızı taklitten tahkike çevirip, kuvvet-
lendirmeliyiz.
öyle ise, haydi ileri! gel, bulduğumuz birer dağ kuvve-
tindeki bu yirmi dokuz mertebe-i imaniyeyi namazın mü-
barek tesbihatının mübarek adedi olan otuz üç mertebe-
sine iblâğ etmek fikriyle, bu ibretgâhın bir üçüncü menzi-
lini daha görmek için
(2)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG *G p
º``````````r
°ùp
H
’in
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 275 |
AYETÜ’L-KÜBRA
iman:
inanma, itikat.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
kemalât-ı insaniye:
insana ait
mükemmellik ve olgunluklar.
kıymet:
değer.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kuvvet:
güç, kudret.
kuvvet-i imaniye:
iman kuvveti.
marifet:
bilme, derin bilgi.
medar:
dayanak noktası, sebep,
vesile.
menzil:
yer, konak.
mertebe:
derece, basamak.
mertebe-i imaniye:
iman merte-
besi, derecesi.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
Nakşî:
Hz. Şah-ı Nakşibend’in kur-
duğu tarikat ve bu tarikate men-
sup olan.
nevi:
çeşit, tür.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
tahkik:
doğru olup olmadığını araş-
tırma, hakikatini araştırma, araş-
tırıp soruşturma.
talim:
ders verme, öğretme.
tefekkür:
derin düşünme, mak-
sadı kavramak için zihnini eşya-
nın manasını anlama hâline yö-
neltme, eşyaya ait bilgileri kalbe
getirme.
tefekkürat-ı imaniye:
imanî me-
seleler üzerinde düşünceler, te-
fekkürler.
teraküm:
birikme, yığılma, top-
lanma.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı Hak-
kın bütün noksan sıfatlardan uzak
ve bütün kemal sıfatlara sahip ol-
duğunu ifade eden sözler.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
zerre:
pek ufak parça, en küçük
parça.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak dua
etme, Allah’ı anma.
ziyade:
artma, çoğalma.
aleyh:
karşı, karşıt.
batman:
eski ağırlık ölçülerin-
den olup, iki okka ile sekiz
okka arasında değişen ağırlık
ölçüsü.
cennet-i daime:
daimî ve son-
suz olan cennet.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
erkân-ı imaniye:
imana ait
esaslar.
evvel:
önce.
feylesof:
felsefe ile uğraşan,
filozof.
hafî:
gizli.
haşiye:
dipnot.
hayat-ı bakıye:
bakî olan, son-
suz hayat, ahiret hayatı.
hücum:
saldırma.
iblâğ:
ulaştırma, eriştirme.
ibretgâh:
ibret yeri, ibret alı-
nan yer.
1.
Bir müddet tefekkür, bir senelik nafile ibadetten daha hayırlıdır. (Keşfü’l-Hafa, 1:1004.)
2.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1.)
HaşİYe:
zaman ispat etti ki, o adam, adam değil, risale-i nur’dur. Bel-
ki, ehl-i keşif, risale-i nur’u ehemmiyetsiz olan tercümanı ve naşiri su-
retinde keşiflerinde müşahede etmişler, “bir adam” demişler.
1...,265,266,267,268,269,270,271,272,273,274 276,277,278,279,280,281,282,283,284,285,...1581
Powered by FlippingBook