Şualar - page 125

gayet merhametli ve şefkatli bulunduğuna kat’î imanım
öyle kâfi ve vâfi ve elemsiz ve daimî bir lezzet ve saadet-
tir ki, tarif edilmez. Ve
(1)
p
¿Én
Á/
’r
G p
án
ªr
©p
f '
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
ne ka-
dar yerindedir diye ayetten fehmettim.
İşte hayatın hakikatine ve hukukuna ve vazifelerine ve
manevî lezzetine ait olan bu dört mesele gösterdiler ki,
hayat, zat-ı Bâkî-i Hayy-ı kayyum’a baktıkça ve iman
dahi hayata hayat ve ruh oldukça, hem beka bulur, hem
bâkî meyveler verir. Hem öyle yükseklenir ki, ser-
mediyet cilvesini alır; daha ömrün kısa ve uzunluğuna
bakmaz diye bu ayetten dersimi aldım. Ve niyet ve tasav-
vur ve hayalce bütün hayatların ve zîhayatların namına
(2)
o
?«/
c n
ƒr
dG n
º r
©p
f n
h *G Én
æ o
Ñ°r
ùn
M
dedim.
alTıNCı MErTEBE-İ NurİYE-İ HaSBİYE
Müfarakat-i umumiye hengâmı olan harab-ı dünyadan
haber veren ahirzaman hâdisatı içinde müfarakat-i husu-
siyemi ihtar eden ihtiyarlık ve ahir ömrümde bir hassasi-
yet-i fevkalâde ile fıtratımdaki cemalperestlik ve güzellik
sevdası ve kemalâta meftuniyet hisleri inkişaf ettikleri bir
zamanda, daimî ve tahribatçı olan zeval ve fenâ ve mü-
temadî ve tefrik edici olan mevt ve adem, dehşetli bir su-
rette, bu güzel dünyayı ve bu güzel mahlûkatı hırpaladı-
ğını, parça parça edip güzelliklerini bozduğunu fevkalâ-
de bir şuur ve teessürle gördüm. Fıtratımdaki aşk-ı meca-
zî bu hale karşı şiddetli galeyan ve isyan ettiği zamanda
bir medar-ı teselli bulmak için yine bu ayet-i hasbiyeye
Şualar
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 125 |
RİSALE-İ HASBİYE
harab-ı dünya:
dünyanın yıkılma-
sı.
hassasiyet-i fevkalâde:
fevkalâ-
de duyarlılık, titizlik.
hengâm:
zaman, sıra.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfolun-
ma.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik, em-
re karşı gelme.
kâfi:
yeter, kâfi gelir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
medar-ı teselli:
ferahlık sebebi,
teselli kaynağı.
meftuniyet:
hayranlık, aşırı dere-
cede tutkunluk, vurgunluk.
mertebe-i nuriye-i hasbiye:
“Has-
bünallahü ve ni’me’l-vekil” ayeti-
nin nurunun mertebesi, seviyesi.
mevt:
ölüm.
müfarakat-i hususiye:
bir ferdin
ayrılığı, ölümü.
müfarakat-i umumiye:
herkesin
birbirinden ayrılma zamanı. kıya-
met vakti.
mütemadî:
aralıksız, sürekli, de-
vamlı.
nam:
ad, isim.
niyet:
kalbin bir şeye karar ver-
mesi, bir işin ne için yapılacağını
bilmesi.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî var-
lık.
sermedî:
ebedî, daimî, sürekli.
sermediyet:
daimîlik, süreklilik,
sonsuzluk, ebedîlik.
sevda:
şiddetli aşk, güçlü sevgi.
suret:
biçim, tarz.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, tasarlama, kurma.
teessür:
kederlenme, üzülme, acı
duyma.
tefrik:
birbirinden ayırma, ayrı tut-
ma.
vâfi:
yeterli, tam.
Zat-ı Bâkî-i Hayy-ı Kayyum:
var-
lığı ve diriliği her an için olup, gök-
leri ve yerleri her an için tutan,
daimî her şeye her hususta ikti-
darı olan Cenab-ı Hak.
zeval:
sona erme, yok olma, öl-
me.
zîhayat:
hayat sahibi.
adem:
yokluk.
ahirzaman:
dünyanın son za-
manı ve son devresi, dünya
hayatının kıyamete yakın son
devresi.
ahir:
son.
aşk-ı mecazî:
Allah sevgisine
ulaşma yolunda Onun yarat-
tığı geçici suretlerden birini
sevme.
ayet-i hasbiye:
‘Allah bize ye-
ter. O ne güzel vekildir’ mana-
sındaki ‘Hasbünallahü ve
ni’me’l-vekîl’ ayet-i kerîmesi.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, son-
suzluk.
cemalperest:
güzelliği seven,
güzellik düşkünü.
daimî:
sürekli, devamlı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
fehmetmek:
anlamak, kavra-
mak, idrak etmek.
fenâ:
yok olma, ölümlülük,
geçicilik.
galeyan:
coşma, çalkalanma,
azgınlık.
gayet:
son derece.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hakikat:
gerçek, esas.
1.
İman nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun.
2.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (ÂI-i İmran Suresi: 173:)
1...,115,116,117,118,119,120,121,122,123,124 126,127,128,129,130,131,132,133,134,135,...1581
Powered by FlippingBook