Şualar - page 121

Hususan o nihayetsiz mu’cizekâr usta, koca semavat ve
arzın büyük kitabını insan gibi küçük bir nüshada yazsa,
belki insanı o kitaba müntehap ve mükemmel bir hülâsa
yapsa, o insan ne kadar büyük bir şeref, bir kemal, bir
kıymete medar ve iman ile mazhar ve şuur ve intisap ile
o şerefe sahip olacağını bu ayetten ders aldığımdan, ni-
yet ve tasavvur cihetinde, bütün mevcudatın dilleriyle
(1)
o
?«/
c
n
ƒr
dG n
ºr
© p
fn
h *G Én
æo
Ñ°r
ùn
M
dedim.
BEŞİNCİ MErTEBE-İ NurİYE-İ HaSBİYE
Yine bir vakit, hayatım çok ağır şerait ile sarsıldı; na-
zar-ı dikkatimi ömre ve hayata çevirdi. gördüm; ömrüm
koşarak gidiyor; ahire yakınlaşmış hayatım dahi tazyikat
altında sönmeye yüz tutmuş. Hâlbuki,
Hayy
ismine dair
risalede izah edilen hayatın mühim vazifeleri ve büyük
meziyetleri ve kıymettar faydaları, böyle çabuk sönmeye
değil, belki pek uzun yaşamaya lâyıktır diye müteellimâ-
ne düşündüm. Yine üstadım olan
o
?«/
c
n
ƒr
dG n
ºr
© p
fn
h *G Én
æ o
Ñ°r
ùn
M
ayetine müracaat ettim.
dedi: “sana hayatı veren zat-ı Hayy-ı kayyum’a göre
hayata bak!”
Ben de baktım, gördüm ki; hayatımın bana bakması
bir ise zat-ı Hayy ve Muhyî’ye bakması yüzdür, bana ait
neticesi bir ise Hâlık’ıma ait bindir. o cihet, uzun zaman,
belki zaman istemez; bir an yaşaması yeter. Bu hakikat,
risale-i nur’un risalelerinde bürhanlar ile izah edildiğin-
den burada dört Mesele içinde kısa bir hülâsası beyan
edilecek.
Şualar
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 121 |
RİSALE-İ HASBİYE
mu’cizekâr:
mu’cizeli, mu’cize hâ-
linde.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müntehap:
seçkin, güzide, müm-
taz.
müracaat:
başvurma, danışma.
müteellimâne:
acı duyarak, elemli
bir şekilde, içi sızlayarak.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
niyet:
bir işi yapmayı önceden
düşünme.
nüsha:
birbirinin aynı olan suret-
lerin her biri.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şerait:
şartlar.
şeref:
manevî büyüklük, yücelik,
onur.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, tasarlama, kurma.
tazyikat:
tazyikler, baskılar, zor-
lamalar.
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen.
vazife:
görev.
Zat-ı Hayy ve Muhyî:
hayat ve-
ren ve hayat sahibi olan Cenab-ı
Hak.
Zat-ı Hayy-ı Kayyum:
varlığı, diri-
liği her an için olup gökleri ve
yerleri her an için tutan; her şeye,
her hususta iktidarı yeten zat, Al-
lah.
ahir:
son.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bürhan:
delil, ispat, tanık, hüc-
cet.
cihet:
yön.
faide:
fayda.
hakikat:
gerçek, esas.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
Hayy:
gerçek hayat sahibi olan,
Allah.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası,
özeti.
iftihar:
övünme.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir
konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
anlatma.
kemal:
olgunluk, mükemmel-
lik, kusursuz, tam ve eksiksiz
olma.
kıymet:
değer.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
medar:
sebep, vesile.
mertebe-i nuriye-i hasbiye:
“Hasbünallahü ve ni’me’l-ve-
kil” ayetinin nurunun merte-
besi, seviyesi.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
meziyet:
bir şeyi başkaların-
dan ayıran vasıf, üstünlük ve
değerlilik vasfı.
1
. Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (ÂI-i İmran Suresi: 173:)
1...,111,112,113,114,115,116,117,118,119,120 122,123,124,125,126,127,128,129,130,131,...1581
Powered by FlippingBook