Şualar - page 131

onların ihtilâfı gibi muhteliftir. Meselâ, imanın güzelliği
ve hakikatin güzelliği ve nurun hüsnü ve çiçeğin hüsnü
ve ruhun cemali ve suretin cemali ve şefkatin güzelliği ve
adâletin güzelliği ve merhametin hüsnü ve hikmetin hüs-
nü ayrı ayrı oldukları gibi; Cemîl-i zülcelâl’in nihayet de-
recede güzel olan esma-i Hüsnasının güzellikleri dahi ay-
rı ayrı olduğundan, mevcudatta bulunan hüsünler ayrı
ayrı düşmüş.
eğer Cemîl-i zülcelâl’in esmasındaki hüsünlerin mev-
cudat âyinelerinde bir cilvesini müşahede etmek ister-
sen, zeminin yüzünü bir küçük bahçe gibi temaşa edecek
bir geniş hayalî gözle bak. Ve hem bil ki, rahmaniyet, ra-
hîmiyet, hakîmiyet, âdiliyet gibi tabirler, Cenab-ı Hakkın
hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe’nlerine işaret eder-
ler.
İşte, başta insan olarak bütün hayvanatın muntaza-
man bir perde-i gayptan gelen erzaklarına bak, rahma-
niyet-i İlâhiyenin cemalini gör.
Hem, bütün yavruların mu’cizâne iaşelerine ve başları
üstünde ve annelerinin sinelerinde asılmış tatlı, safî Âb-ı
kevser gibi iki tulumbacık süte temaşa eyle, rahîmiyet-i
rabbaniyenin cazibedar cemalini gör.
Hem, bütün kâinatı envaıyla beraber bir kitab-ı kebir-i
hikmet; ve öyle bir kitap ki, her harfi yüz kelime, her ke-
limesi yüzer satır, her satırı bin bab, her babı binler kü-
çük kitap hükmüne getiren hakîmiyet-i İlâhiyenin ce-
mal-i bîmisaline bak, gör.
Şualar
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 131 |
RİSALE-İ HASBİYE
gizli perde; insanların bilmeyip sa-
dece Allah’ın bildiği gayp âlemde-
ki manevî perde.
rahîmiyet:
merhamet edicilik.
rahîmiyet-i rabbaniye:
Cenab-ı
Hakkın kullarına çokça merhamet
etmesi.
rahmaniyet:
Cenab-ı Hakkın kul-
larını beslemesi, koruması ve mer-
hamet etmesi vasfı.
rahmaniyet-i İlâhiye:
Cenab-ı Hak-
kın kullarını beslemesi, koruması
ve merhamet etmesi vasfı.
safî:
saf olan, katışıksız, duru.
sine:
göğüs.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
şe’n:
iş.
tabir:
ifade, söz.
temaşa:
hayretle ve dikkatle bak-
ma, seyretme.
Âb-ı Kevser:
Cennetteki su-
lardan biri; Kevser suyu.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilme-
si, hakkaniyet, âdillik.
âdiliyet:
adalet edicilik, doğru
ve hakkaniyetli oluş.
bab:
kısım, bölüm, bahis.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cemal:
güzellik.
cemal-i bîmisal:
misali, ben-
zeri olmayan güzellik.
Cemîl-i Zülcelâl:
büyüklük, iz-
zet ve azamet sahibi olan ve
sonsuz güzellik sahibi Allah.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
erzak:
yiyecek, içecek; yeni-
lecek, içilecek şeyler, azıklar.
Esma-i Hüsna:
Allah’ın adları,
Allah’ın doksan dokuz güzel
ismi.
fiil:
iş, hareket.
hakîmiyet:
hikmetlilik, fayda-
lılık, güzel gayelilik.
hakîmiyet-i İlâhiye:
Cenab-ı
Hakkın işlerinde ve faaliyetle-
rinde hikmetli, faydalı ve ga-
yeli oluşu.
hayalî:
hayale ait, hayalle il-
gili, hayale mensup.
hayvanat:
hayvanlar.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli se-
bep.
iaşe:
geçindirme, besleme, ya-
şatma.
kitab-ı kebir-i hikmet:
büyük
hikmet kitabı.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, esirgemek.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekil-
de.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
muntazaman:
düzgün, düzenli
ve devamlı olarak.
perde-i gayp:
gayp perdesi,
1...,121,122,123,124,125,126,127,128,129,130 132,133,134,135,136,137,138,139,140,141,...1581
Powered by FlippingBook