Şualar - page 136

İkinci Nükte
: nev-i insanda, hususan yüksek tabaka-
sında, meslekleri ayrı ayrı hadsiz zatlarda gayet esaslı bir
surette bulunan şedit bir aşk-ı lahutî ve kuvvetli bir mu-
habbet-i rabbaniye, bilbedahe misilsiz bir cemale işaret,
belki şahadet eder.
evet, böyle bir aşk, öyle bir cemale bakar, iktiza eder;
ve öyle bir muhabbet, böyle bir hüsün ister. Belki, bütün
mevcudatta lisan-ı hâl ve lisan-ı kàl ile edilen umum
hamd ve senalar, o ezelî hüsne bakıyor, gidiyor. Belki
Şems-i tebrizî gibi bir kısım âşıkların nazarında, bütün
kâinatta bulunan umum incizaplar, cezbeler, cazibeler,
cazibedar hakikatler, ezelî ve ebedî bir hakikat-i cazibe-
dara işaretlerdir. Ve ecramı ve mevcudatı, Mevlevî misal
pervane gibi raks ve semaa kaldıran cezbedarâne hare-
kât ve deveran, o hakikat-i cazibedarın cemal-i kudsîsi-
nin hükümdarâne tezahüratı karşısında âşıkane ve vazi-
fedarâne bir mukabeledir.
Üçüncü Nükte
: Bütün ehl-i tahkikin icmaıyla, vücut
hayr-ı mahzdır, nurdur; adem şerr-i mahzdır, zulmettir.
Bütün hayırlar, iyilikler, güzellikler, lezzetler –tahlil neti-
cesinde– vücuttan neş’et ettiklerini ve bütün fenalıklar,
şerler, musibetler, elemler, hatta masiyetler ademe raci ol-
duğunu, ehl-i akıl ve ehl-i kalbin büyükleri ittifak etmişler.
Eğer desen
: Madem bütün güzelliklerin menbaı vücut-
tur; vücutta, küfür ve enaniyet-i nefsiye dahi var?
Elcevap
:
Küfür ise, hakaik-ı imaniyeyi inkâr ve nefiy ol-
duğundan, ademdir. Enaniyetin vücudu ise, haksız temel-
lük ve ayinedarlığını bilmemek ve mevhumu muhakkak
adem:
yokluk.
aşk:
şiddetli sevgi.
aşk-ı lâhutî:
Cenab-ı Hakka olan
sevgi ve muhabbet.
âşıkane:
âşıkça, aşık gibi.
âyinedarlık:
aynalık yapma, gös-
terme.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
cazibe:
cezp edicilik, çekicilik.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cemal-i kudsî:
Cenab-ı Allah’ın
mukaddes güzelliği.
cezbe:
çekme, çekim; Allah’ı zik-
redip Allah sevgisiyle kendinden
geçer bir hale gelme.
cezbedarâne:
cezbeye tutulmuş
gibi, Allah sevgisi ile kendinden
geçerek.
deveran:
dönme, dönüp dolaş-
ma.
ebedî:
sonsuz, daimî, sürekli.
ecram:
kütleler, cansız cisimler.
ehl-i akıl:
akıllı olanlar, akıl sahip-
leri.
ehl-i kalp:
maneviyata çok kıy-
met veren, kalben Cenab-ı Hakka
çok yakınlık hissedip çok hikmet-
lerden anlayan zat.
ehl-i tahkik:
gerçeği araştıranlar,
gerçeğin peşinden gidenler.
elcevap:
cevap olarak.
elem:
dert, üzüntü, ıztırap.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik, egoistlik.
enaniyet-i nefsiye:
nefsin benli-
ği, gururu, enaniyet göstermesi.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikat-i cazibedar:
aslı ve esa-
sıyla çekici olan hakikat, cazibeli
gerçek.
hamd:
medih, övgü, yüceltme.
harekât:
hareketler, davranışlar.
hayr-ı mahz:
mutlak hayır, hay-
rın ta kendisi.
hükümdarâne:
hükümdar gibi,
hükümdara yakışır bir surette.
hüsün:
güzellik.
icma:
fikir birliği etme, görüş birli-
ğine varma.
iktiza etme:
gerektirme.
incizap:
cezp edilme, kapılma, çe-
kilme.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
lisan-ı kàl:
söz ile anlatılan mana,
konuşma dili.
masiyet:
günah, kötü şey.
menba:
kaynak, her hangi bir şe-
yin çıktığı yer.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
mevhum:
hakikatte olmayan,
vehim ve hayal ürünü olan.
Mevlevî-misal:
dönerek zik-
reden Mevlevîler gibi.
misil:
benzer, eş.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhabbet-i rabbaniye:
ter-
biye edici Allah’ı sevme, Allah
sevgisi.
musibet:
felâket, belâ.
nazar:
bakış, dikkat.
nefiy:
inkâr etme, reddetme.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
nev-i insan:
insan çeşidi, in-
san cinsi, insanoğlu.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
raci:
dair, ait, alâkası olan.
raks:
oynama, dans etme.
sema:
Mevlevî ayinlerinde ta-
rikat mensuplarının musiki eş-
liğinde cezbe hâlinde ayakta
dönme hareketi.
sena:
methetme, övme.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
şedit:
şiddetli.
şerr-i mahz:
tamamen kötü-
lük, iyi tarafı hiç olmayan; za-
rarı, fenalığı yüzde yüz olan
şer ve musibet.
tabaka:
kat, katman.
tahlil:
çeşitli yönlerden ve
maddelerden oluşan bir şeyi
çözümleme.
temellük:
sahiplenme, kendi-
ne mal etme, mülk edinme,
sahip olma.
tezahürat:
görünüşler, belir-
meler, ortaya çıkmalar.
vazifedarâne:
vazifeli olarak.
vücut:
var olma, varlık.
zulmet:
karanlık.
RİSALE-İ HASBİYE
| 136 |
d
ördÜncÜ
Ş
ua
Şualar
1...,126,127,128,129,130,131,132,133,134,135 137,138,139,140,141,142,143,144,145,146,...1581
Powered by FlippingBook