Şualar - page 143

keza, onun bütün bu evsafıyla ve esmasıyla beraber
bekası ve varlığı, dünyadaki her bir ferdin fenâ ve zeval
bulan bütün enva-ı mahbubatına bedeldir. öyle ise
(1)
o
?«/
c n
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æ o
Ñ°r
ùn
M
demeliyiz.
evet, dünyanın ve içindekilerin devam ve bekası için,
onun
Malik’
inin ve
Sâniinin
ve
Fâtır’
ının varlığı ve beka-
sı yeter.
İKİNCİ NÜKTE:
Bekam için Allah bana yeter. Çünkü benim
İlâh’
ım
bâkî,
Hâlık’
ım bâkî,
Mûcid’
im bâkî,
Fâtır’
ım bâkî,
Ma-
lik’
im bâkî,
Şâhid’
im bâkî,
Ma’bud’
um bâkî ve
Bâis’
im
bâkîdir. öyle ise, benim vücudumun zevalinde beis yok,
hüzün yok, teessüf yok, tahassür yoktur. zira
Mûcid’
imin
bâkîliğiyle beraber, onun esmasıyla icadı dahi bâkîdir.
Benim şahsımdaki sıfatlar ise, onun esma-i bâkîsinden
bir ismin bir şuaıdır. o sıfatlar,
Hâlık’
ının daire-i ilmin-
de mevcut ve nazar-ı şuhudunda bâkî olduğundan, onlar
zeval ve fenâya gitmekle idam olmuyorlar.
keza, bâkî olan
İlâh’
ımın
Bâkî
isminin benim mahiye-
timin aynasındaki şuaının bâkî olduğuna; benim mahiye-
timin hakikatinin dahi o ismin bir gölgesinden başka bir
şey olmadığına; ve o ismin, benim mahiyetimin aynasın-
da temessülü sırrıyla, benim hakikatim dahi bizzat mah-
bup değil, onda olan ve onda bâkî kalan şeylerin çeşit
çeşit bekalar olması hasebiyle mahbup olduğuna dair il-
mim ve iz’anım ve şuurum ve imanım, beka ve lezzet-i
beka itibarıyla bana yeter.
Şualar
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 143 |
RİSALE-İ HASBİYE
lezzet-i beka:
sonsuzluk ve ebe-
dîlik arzusunun içindeki lezzet.
Ma’bud:
kendisine ibadet edilen,
tapınılan, kulluk edilen Allah.
mahbup:
sevgili, sevilen, muhab-
bet edilen.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ne-
den ibaret olduğu.
malik:
sahip.
Malik:
her şeyin gerçek sahibi
olan Allah.
mevcut:
var olan, bulunan, olan.
mucit:
yaratan, yoktan var eden.
nazar-ı şuhut:
şahitlerin nazarın-
da, şahitlerin görmesi ile.
nevi:
çeşit, tür.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sır:
gizli hakikat.
şua:
ışın, bir ışık kaynağından uza-
nan ışık telleri.
şuur:
bir şeyin inceliklerini iyice
idrak etme, anlayış.
tahassür:
çok istenilen ancak el-
de edilemeyen şeye üzülme.
teessüf:
üzülme, eseflenme, bir
şeyin tesirini hissetme, acı duy-
ma.
temessül:
bir şekil ve surete gir-
me, cisimlenme.
vücut:
var olma, varlık.
zeval:
sona erme, yok olma, öl-
me.
Bais:
yeniden yaratan, diril-
ten; Allah.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
beis:
zarar, korku.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, son-
suzluk.
bizzat:
kendisi, şahsen.
daire-i ilim:
ilim dairesi.
esma:
adlar, isimler.
Fâtır:
benzersiz ve harika şey-
leri yaratan, her şeyi farklı fıt-
ratlarda yaratan Allah.
fenâ:
yok olma, ölümlülük,
geçicilik.
hakikat:
gerçek, bir şeyin as-
lı, esası.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
haseb:
dolayı, cihetince, ge-
reğince.
hüzün:
keder, tasa, gam, hü-
zün.
icat:
vücuda getirilme, yoktan
var edilme.
idam edilme:
yok olma.
İlâh:
kendisine ibadet edini-
len tapınılan Ma’bud, Allah.
ilim:
bilme, bilgi.
iman:
inanma, itikat.
itibar:
değer.
iz’an:
basiret, anlayış, kavra-
yış, akıl, zeka.
keza:
böyle, böylece; bu da
öyle, aynı şekilde, öylece.
1.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (ÂI-i İmran Suresi: 173:)
1...,133,134,135,136,137,138,139,140,141,142 144,145,146,147,148,149,150,151,152,153,...1581
Powered by FlippingBook