Şualar - page 151

keza, bütün esma-i Hüsnanın müsemması olan
Fâ-
tır’
ımın şuunat-ı zatiyesine hayatımın mazhariyeti sırrıyla,
kalem-i kudretle yazılan ve o
Kadîr-i Mutlak
ve
Hayy-ı
Kayyum
’un esmasını gösterip anlatan bir kelime olmam,
hayat ve vazife-i hayat itibarıyla bana yeter.
keza, beni, hedâyâ-i rahmetinin müzeyyenatını muh-
tevi vücut hullemin ve fıtrat kaftanımın ve muntazam ha-
yat gerdanlığımın murassaatıyla tezyin eden
Hâlık’
ımın
esmasının cilveleriyle süslenerek kardeşlerim olan mah-
lûkata ilân ve teşhirim ve
Hâlık-ı Kâinat’
ın nazar-ı şuhu-
duna ilân ve izharım, hayat ve hukuk-ı hayat itibarıyla
bana yeter.
keza, hukuk-i hayatım itibarıyla, zîhayatların
Vahib-i
Hayat’
a olan tahiyyatlarını fehmetmem ve onlara şahit
olup şahitlik etmem bana yeter.
keza,
Sultan-ı Ezelî’
nin nazar-ı şuhuduna arz olunma-
nın şuur ve imanında olarak onun cevahir-i ihsanatının
murassaatıyla süslenip güzelleşmem, hayatımın hukuku
olarak bana yeter.
Şualar
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 151 |
RİSALE-İ HASBİYE
alan, içinde bulunduran, kapsa-
yan.
muntazam:
nizamlı, intizamlı, dü-
zenli ve düzgün biçimde.
murassaat:
murassalar, cevher ve
inci gibi değerli taşlarla süslenmiş
şeyler.
müsemma:
isimlendirilmiş, ad ve-
rilmiş.
müzeyyenat:
ziynetlendirilmiş,
süslenmiş şeyler, süslü şeyler.
nazar-ı şuhut:
şahitlerin nazarın-
da, şahitlerin görmesi ile.
Sultan-ı Ezelî:
ezelî sultan; kud-
ret, kuvvet ve hükümranlığının
başlangıcı olmayan Allah.
şuunat-ı zatiye:
Allah’ın zatına
has işleri ve emir dairesine ait ka-
nunları.
şuur:
bir şeyin inceliklerini iyice
idrak etme, anlayış.
tahiyyat:
tahiyyeler, selâmlar, du-
alar.
teşhir:
gösterme, sergileme.
Vahib-i Hayat:
hayat veren, ha-
yat bağışlayan.
vazife-i hayat:
hayat vazifesi.
zîhayat:
hayat sahibi.
cevahir-i ihsanat:
iyilikler, ba-
ğışlar ve lütufların cevherleri,
kaynakları.
Esma-i Hüsna:
Allah’ın adları,
Allah’ın doksan dokuz güzel
ismi.
Fâtır:
benzersiz ve harika şey-
leri yaratan, her şeyi farklı fıt-
ratlarda yaratan Allah.
fehim:
anlama, anlayış, kav-
rayış.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç,
huy.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
Hâlık-ı Kâinat:
kâinatın ve
onun içinde olan her şeyin ya-
ratıcısı, Allah.
Hayy-ı Kayyum:
her hususta
iktidarı olan, her canlıya ha-
yat veren ve onları ayakta tu-
tan, Allah.
hedâyâ-i rahmet:
rahmet he-
diyeleri.
hukuk:
haklar.
hukuk-ı hayat:
yaşama hak-
kı, hukuku.
hulle:
Cennet elbisesi.
ilân:
yayma, duyurma.
iman:
inanma, itikat.
izhar:
ortaya koyma, açığa çı-
karma, gösterme.
Kadîr-i Mutlak:
hiç bir kayıt
ve şarta tâbi olmaksızın her
şeye gücü yeten sonsuz kud-
ret sahibi, Allah.
kaftan:
üste giyilen, çoğu ipek
bir çeşit uzun, süslü elbise,
hil’at, esvap.
kalem-i kudret:
kudret kale-
mi.
mazhariyet:
görünme ve te-
zahür yeri olma.
muhtevi:
ihtiva eden, içine
1...,141,142,143,144,145,146,147,148,149,150 152,153,154,155,156,157,158,159,160,161,...1581
Powered by FlippingBook