bir tarzda mevt ve hayat, vücut ve adem dalgaları arasın-
da gayet sür’atle cereyan eden bir sel hâline getirmiştir.
kâinattaki faaliyet-i daimenin ve hallâkıyet-i müstemirre-
nin tezahürü, işte bu vazife sırrından neş’et eder. öyle
ise, hep birlikte,
(1)
o
?«/
c n
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æ o
Ñ°r
ùn
M
demeliyiz.
Yani,
Vacibü’l-Vücud’
un âsârından bir eser olmak, vü-
cut olarak bana yeter. sûrî ve akim bir vücutta milyonlar
sene geçirmektense, böyle mazhar ve münevver bir vü-
cutta bir an-ı seyyale bana kâfidir.
evet, intisab-ı imanî sırrıyla bir dakikalık vücut, inti-
sab-ı imanîden mahrum binlerce seneye mukabil gelir.
Hatta o bir dakika, meratib-i vücut itibarıyla diğer binler
seneden daha etem ve daha geniştir.
keza, semada azameti ve arzda ayetleri görünen ve
gökleri ve yeri altı günde yaratan zatın sanatı olmam,
bana vücut ve kıymet-i vücut itibarıyla yeter.
keza, semayı kandillerle süsleyip nurlandıran ve zemi-
ni çiçeklerle göz kamaştırıcı bir şekilde tezyin eden zatın
masnuu olmam, bana vücut ve kemali vücut itibarıyla
yeter.
Şualar
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 147 |
RİSALE-İ HASBİYE
mayan, yoksun.
masnu:
sanatla yapılmış eşya, var-
lık.
mazhar:
İlâhî tecellilerin görün-
düğü yer.
meratib-i vücut:
vücut mertebe-
leri.
mukabil:
karşılık.
münevver:
nurlu, ışıklı, parlak.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
sema:
gökyüzü, gök.
sûrî:
görünüşte olan, gösterişte,
şeklî.
sır:
gizli hakikat.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zarurî ve
zatî olan; varlığı başkasının varlı-
ğına bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
vücut:
var olma, varlık.
zat:
azamet ve ululuk sahibi olan.
zemin:
yeryüzü.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
şarısız.
an-ı seyyale:
bir anda akıp
giden zaman dilimi, su gibi ge-
çen an.
arz:
yer, dünya.
asar:
eserler, izler, nişanlar.
ayet:
açık alâmet, nişan, iz,
işaret.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
cereyan:
akış, akıntı.
etem:
daha, en, pek tam, ku-
sursuz, eksiksiz.
faaliyet-i daime:
sürekli, de-
vamlı olan faaliyet, sürekli ça-
lışma, devamlı gayret etme.
hallâkıyet-i müstemirre:
sü-
rekli ve daimî olarak her şeyi
yoktan yaratıcılık.
intisab-ı imanî:
iman ederek
Allah’a bağlanma.
itibar:
değer.
kâfi:
yeter, kâfi gelir.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kandil:
lâmba.
kemal:
olgunluk, mükemmel-
lik, kusursuz, tam ve eksiksiz
olma.
keza:
böyle, böylece; bu da
öyle, aynı şekilde, öylece.
kıymet-i vücut:
vücudun kıy-
meti, varlığın değeri.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
1.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (ÂI-i İmran Suresi: 173.)