Şualar - page 137

bilmekten ileri geldiğinden, vücut rengini ve suretini al-
mış bir ademdir
. Madem bütün güzelliklerin menbaı vü-
cuttur ve bütün çirkinliklerin madeni ademdir; elbette vü-
cudun en kuvvetlisi ve en yükseği ve en parlağı ve adem-
den en uzağı vacip bir vücut ve ezelî ve ebedî bir varlık,
en kuvvetli ve en yüksek ve en parlak ve kusurdan en
uzak bir cemal ister, belki öyle bir cemali ifade eder, bel-
ki öyle bir cemal olur. güneşe, ihatalı bir ziyanın lüzumu
gibi, Vacibü’l-Vücud dahi sermedî bir cemal istilzam
eder; onun ile ışık verir.
(1)
@ p
¿Én
Á/
’r
G p
án
ªr
©p
f '
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
(2)
Én
fr
Én
£r
Nn
G r
hn
G BÉ n
æ«°p
ùn
f r
¿p
G BÉ n
fr
òp
NGDn
ƒo
J n
’ Én
æ s
`Hn
Q
(3)
oº«/µn`?r G oº«/?n©rdG nârfnG n?sfpG B É 'ænà rªs?nY Éne s’pG B É 'æ nd nºr?pY '’ n?nfÉn
ërÑ
°o
S
İhtar:
Ayet-i Hasbiye-i nuriyenin meratibinden dokuz
mertebesi yazılacaktı; fakat bazı esbaba binaen şimdilik
üç mertebe tehir edildi.
Tembih:
Risale-i Nur, Kur’an’ın ve Kur’an’dan çıkan bürhanî
bir tefsir olduğundan, Kur’an’ın nükteli, hikmetli, lüzumlu,
usandırmayan tekraratı gibi onun da lüzumlu, hikmetli, bel-
ki zaruri ve maslahatlı tekraratı vardır. Hem, Risale-i Nur,
zevk ve şevk ile dillerde usandırmayan, daima tekrar edilen
Kelime-i Tevhidin delilleri olmasından, zaruri tekraratı ku-
sur değil; usandırmaz ve usandırmamalı.
bf
Şualar
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 137 |
RİSALE-İ HASBİYE
Muhammedü’n-Resulullah cümle-
si.
maden:
asıl, esas, kaynak.
maslahat:
uygun iş.
meratip:
mertebeler, basamaklar.
mertebe:
derece, basamak.
muhakkak:
hakikî, gerçek.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nükte:
ince manalı, düşündürücü
söz.
sermedî:
ebedî, daimî, sürekli.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımın-
dan izahı, Kur’ân’ın şerhi.
tehir:
erteleme, sonraya bırakma.
tekrarât:
tekrarlar.
tembih:
uyarı, ihtar.
tenzih:
Allah’ı şanına lâyık olma-
yan şeylerden, her türlü eksik ve
noksandan uzak ve yüce tutma,
münezzeh sayma.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zarurî ve
zatî olan; varlığı başkasının varlı-
ğına bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
vacip:
zorunlu.
zarurî:
mecburî, zorunlu, ister is-
temez.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlaklık.
ayet-i hasbiye-i nuriye:
‘Al-
lah bize yeter. O ne güzel ve-
kildir’ manasındaki Hasbünal-
lahü ve ni’me’l-vekîl ayet-i ke-
rîmesi.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
bürhanî:
bürhana, delil ve is-
pata dayanarak.
cemal:
güzellik.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek
bildirme.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli se-
bep.
ihatalı:
kuşatıcı.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
İman:
inanma, itikat.
istilzam:
gerektirme.
Kelime-i Tevhid:
tevhid-i İlâ-
hîyi ifade eden lâ ilâhe illâllah
1.
İman nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun.
2.
Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme.
(Bakara Suresi: 286.)
3.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
1...,127,128,129,130,131,132,133,134,135,136 138,139,140,141,142,143,144,145,146,147,...1581
Powered by FlippingBook