işleyenin fiiline delâlet; ve o fiilin vücudu, failinin ve ün-
vanının ve eseri intaç eden sıfâtın ve isminin vücutlarına
delâlet eder. elbette bir eserin kemali ve cemali dahi, fi-
ilin kendine mahsus kemal ve cemaline, o da ismin ken-
dine münasip, muvafık güzelliğine, o dahi zatın ve haki-
katin –fakat zata ve hakikate lâyık ve muvafık– kemaline
ve cemaline ilmelyakin ile ve bedahetle delâlet eder.
Aynen öyle de, bu eserler perdesi altındaki faaliyet-i
daime failsiz olması muhal olduğu gibi, bu masnuat üs-
tünde cilveleri ve nakışları göz ile görünen isimler dahi
müsemmasız hiçbir cihetle mümkün olmadığı ve müşa-
hede derecesinde hissedilen kudret, irade gibi sıfatlar da-
hi mevsufsuz olması muhal olduğundan, şu kâinatta bü-
tün eserler, mahlûklar, masnular, hadsiz vücutlarıyla,
Hâlık ve sâni ve Faillerinin vücud-i ef’aline ve esmasının
vücuduna ve evsafının vücuduna ve şuunat-ı zatiyesinin
vücuduna ve zat-ı Akdes’inin vücub-i vücuduna kat’î bir
surette delâlet ettikleri gibi, o masnuatın umumunda gö-
rünen muhtelif kemalât ve ayrı ayrı cemaller ve çeşit çe-
şit güzellikler, sâni-i zülcelâl’de olan fiillerin ve isimlerin
ve sıfatların ve şe’nlerin ve zatının kendilerine mahsus,
münasip ve lâyık ve vacibiyetine ve kudsiyetine muvafık
olarak, hadsiz kemalâtlarına ve nihayetsiz cemallerine ve
ayrı ayrı ve umum kâinatın fevkinde güzelliklerine gayet
sarih şahadet ve gayet kat’î delâlet ederler.
•
İkinci Bürhan’
ın beş noktası var:
Birinci Nokta
: Meşreplerinde, mesleklerinde birbirin-
den ayrı ve uzak olan bütün ehl-i hakikatin reisleri, zevk
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispata ih-
tiyaç olmayacak derecede açık-
lık.
cihet:
yön, sebep, vesile.
daire-i mümkinat:
kâinat, imkân
âlemi, yaratılanların tamamının
teşkil ettiği âlem.
ehl-i hakikat:
hakikati arzulayan-
lar, gerçeği bulup onun peşinden
gidenler; Allah adamı.
esma:
adlar, isimler.
evsaf:
vasıflar, nitelikler, özellik-
ler.
faaliyet-i daime:
sürekli, devamlı
olan faaliyet, sürekli çalışma, de-
vamlı gayret etme.
fail:
özne, fiili yapan veya âmil
olan unsur.
fevkinde:
üstünde.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
hüsn-i cemal:
yüz güzelliği, kişi-
nin kendi güzelliği.
ilmelyakin:
ilim yoluyla kesin ola-
rak bilme.
intaç:
netice verme, sonuçlandır-
ma.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için olan
iktidar, güç.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kudsiyet:
1 kutsallık, mukaddes-
lik, azizlik.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
madem:
… -den dolayı, böyle ise.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ni-
teliği.
mahsus:
başkasında bulunmayan,
bir şeye has olan.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tavır, tutum, meslek.
mevkuf:
bağlı, başka bir şeye
bağlı olan.
mevsuf:
vasıflanmış, nitelen-
miş.
muhal:
imkânsız.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli,
çeşit çeşit, farklı.
muvafık:
yerinde, uygun.
münasip:
uygun.
müsemma:
isimlendirilmiş, ad
verilmiş.
müşahede:
bir şeyi gözle gör-
me, seyretme.
nakış:
işleme, süsleme.
reis:
başkan.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
Sâni-i Zülcemal:
sonsuz gü-
zellik sahibi sanatlı yaratıcı;
Allah.
sarih:
açık, aşikâr.
serbeser:
baştan başa, tama-
mıyla büsbütün.
şe’n:
iş.
şuunat-ı zatiye:
Allah’ın zatı-
na has işleri ve emir dairesine
ait kanunları.
tezyin:
süsleme, ziynetlendir-
me.
vacibiyet:
vacip oluş, zorunlu
olma durumu.
vücub-i vücut:
varlığı gerekli
olmak, olmaması imkânsız ol-
mak, varlığı zarurî ve vacip ol-
mak.
vücud-i ef’al:
fiillerin varlığı,
vücudu, meydana gelmesi.
vücut:
var olma, varlık.
Zat-ı akdes:
en mukaddes zat,
her türlü kusur ve noksandan
uzak ve pak olan zat; Allah.
RİSALE-İ HASBİYE
| 128 |
d
ördÜncÜ
Ş
ua
Şualar