dünyevî olan hukuk-ı hayatiyeden yüz derece daha kıy-
mettardır diye ilmelyakin ile bildim ve dedim: “
Sübhanal-
lah, iman ne kadar kıymettar ve hayattardır ki, hangi şe-
ye girse canlandırır ve bir şulesi böyle fânî hayatı, bâki-
yâne hayatlandırır, üstündeki fenâyı siler!
•
Üçüncü Mesele:
Hayatımın Hâlık’ıma bakan fıtrî
vazifelerine ve manevî faydalarına baktım, gördüm ki;
hayatım, hayatın Hâlık’ına üç cihetle âyinedarlık ediyor:
Birinci Vecih:
Hayatım, acz ve zaafıyla ve fakr ve ihti-
yacıyla Hâlık-ı Hayat’ın kudret ve kuvvetine ve gınâ ve
rahmetine âyinedarlık eder.
evet, nasıl ki açlık derecesiyle yemeğin lezzet derece-
leri; ve karanlığın mertebeleriyle ışık mertebeleri; ve so-
ğuğun mikyasıyla hararetin mizan dereceleri bilinir; öyle
de, hayatımdaki hadsiz acz ve fakr ile beraber hadsiz ih-
tiyaçlarımı izale ve hadsiz düşmanlarımı defetmek nokta-
sında, Hâlık’ımın hadsiz kudret ve rahmetini bildim, sual
ve dua ve iltica ve tezellül ve ubudiyet vazifesini anladım
ve aldım.
İkinci Vecih:
hayatımdaki cüz’î ilim ve irade ve sem' ve
basar gibi manalarıyla, Hâlık’ımın küllî ve ihatalı sıfatla-
rına ve şuunatına âyinedarlıktır.
Evet, ben kendi hayatımda ve şuurlu fiillerimde bil-
mek, işitmek, görmek, söylemek, istemek gibi çok ma-
nalarıyla bildim ki, bu kâinatın şahsımdan büyüklüğü de-
recesinde daha büyük bir mikyasta, Hâlık’ımın muhit il-
mini, iradesini, semi ve basar ve kudret ve hayat gibi
Şualar
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 123 |
RİSALE-İ HASBİYE
mertebe:
derece, basamak.
mesele:
önemli konu.
mizan:
terazi, ölçü.
rahmet:
şefkat etmek, merhamet
etmek, esirgemek.
sem':
işitme.
sual:
soru, isteme.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
Sübhanallah:
Allah her türlü ek-
siklikten uzak ve bütün üstün sı-
fatlara sahiptir demek, tesbih et-
mek.
şule:
alev, ateş.
tezellül:
alçalma, küçülme.
ubudiyet:
kulluk.
vazife:
görev.
vazife:
görev.
vecih:
cihet, yön.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik, der-
mansızlık.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
âyinedarlık:
aynalık yapma,
gösterme.
bâkiyâne:
daimî, sonsuz bir
şekilde.
basar:
Allah’ın kendi şanına
lâyık bir tarzda görme sıfatı.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
def:
kovma, uzaklaştırma.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
faide:
fayda.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık.
fânî:
ölümlü, geçici.
fenâ:
yok olma, ölümlülük,
geçicilik.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki, doğuş-
tan olan.
gınâ:
zenginlik, bolluk.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
Hâlık-ı Hayat:
hayatı yaratan,
yoktan var eden Allah.
hararet:
sıcaklık.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hukuk-ı hayatiye:
yaşama
hakkı.
ilim:
bilme, bilgi.
ilmelyakin:
ilim yoluyla kesin
olarak bilme.
iltica:
sığınma, güvenme, da-
yanma.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
izale:
giderme, ortadan kal-
dırma.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kuvvet:
fizikî güç, kudret.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.