Hem, kâinatı bütün mevcudatıyla mizanı altına alan ve
bütün ecram-ı ulviye ve süfliyenin muvazenelerini idame
ettiren ve güzelliğin en mühim bir esası olan tenasübü
veren ve her şeye en güzel vaziyeti verdiren ve her zîha-
yata hakk-ı hayatı verip ihkak-ı hak eden ve mütecaviz-
leri durduran ve cezalandıran bir âdiliyetin haşmetli gü-
zelliğine bak, gör.
Hem, insanın geçmiş tarihçe-i hayatını buğday tanesi
küçüklüğündeki kuvve-i hafızasında ve her nebat ve ağa-
cın gelecek tarihçe-i hayat-ı saniyesini çekirdeğinde yaz-
masına ve her zîhayatın muhafazasına lüzumu bulunan
alât ve cihazata, meselâ arının kanatçıklarına ve zehirli
iğnesine ve dikenli çiçeklerin süngücüklerine ve çekir-
deklerin sert kabuklarına bak ve hafîziyet ve hâfıziyet-i
rabbaniyenin letafetli cemalini gör.
Hem, zemin sofrasında kerîm-i Mutlak olan rah-
man-ı rahîm’in misafirlerine rahmet tarafından ihzar
edilen hadsiz taamların ayrı ayrı ve güzel kokularına ve
muhtelif, süslü renklerine ve mütenevvi, hoş tatlarına ve
her zîhayatın zevk ve safasına yardım eden cihazlara
bak, ikram ve kerîmiyet-i rabbaniyenin gayet şirin ce-
malini ve gayet tatlı güzelliğini gör.
Hem,
Fettah ve Musavvir isimlerinin tecellileriyle baş-
ta insan olarak bütün hayvanatın su katrelerinden açılan
pek çok manidar suretlerine ve bahar çiçeklerinin habbe
ve zerreciklerinden açtırılan çok cazibedar simalarına
bak, fettahiyet ve musavviriyet-i İlâhiyenin mu’cizatlı ce-
malini gör.
âdiliyet:
adalet edicilik, doğru ve
hakkaniyetli oluş.
alât:
aletler, vasıtalar, aygıtlar.
cihaz:
alet, edevat.
cihazat:
cihazlar, kendilerine ihti-
yaç duyulan maddî manevî alet-
ler.
ecram-ı süfliye:
alçaktaki cisim-
ler, yeryüzündeki cisimler.
ecram-ı ulviye:
yüksekteki küt-
leler, yıldızlar ve gezegenler.
Fettah:
kullarının kapalı işlerini
açan, Cenab-ı Hak.
fettahiyet:
her şeye lâyık bir şe-
kil ve suret verme sıfatı, fethedi-
cilik.
gayet:
son derece.
habbe:
tahıl tanesi.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hafîziyet:
Cenab-ı Hakkın her mah-
lûkun başına gelecek vaziyetleri
ve başından geçenleri muhafaza
etme sıfatı.
hafîziyet-i rabbaniye:
her şeyi
terbiye ve idare eden Cenab-ı Hak-
kın her mahlûkun başına gelecek
vaziyetleri ve başından geçenleri
muhafaza etme sıfatı.
hakk-ı hayat:
yaşama hakkı.
haşmetli:
ihtişamlı, gösterişli, hey-
betli.
hayvanat:
hayvanlar.
idame:
devam ettirme, sürdürme.
ihkak-ı hak:
haklıya hakkını ver-
me, hakkı usulü dairesinde yeri-
ne getirme.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
ikram:
bağış, ihsan, bir şey sun-
ma.
katre:
damla.
Kerîm-i Mutlak:
yarattıklarına kar-
şılık beklemeden mutlak olarak
bağışta bulunan, kullarına nimet-
ler ihsan eden, günahları örten,
günah işleyen affeden, Allah.
kerîmiyet-i rabbaniye:
her şeyi
terbiye ve idare eden Cenab-ı Hak-
kın ikram ediciliği, cömertliği.
kuvve-i hafıza:
hafıza gücü.
letafet:
lâtiflik, hoşluk, incelik.
manidar:
nükteli, ince manalı.
meselâ:
örneğin.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
mizan:
terazi, ölçü.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
muhafaza:
koruma.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
Musavvir:
yarattıklarını iste-
diği sıfat ve seçtiği —maddî,
manevî— surette yaratan; Al-
lah.
musavviriyet-i İlâhiye:
Ce-
nab-ı Hakkın her şeye kendi-
ne lâyık güzel şekil ve suret-
ler vermesi keyfiyeti.
muvazene:
denge.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mütecaviz:
saldırgan, belli sı-
nırını aşan.
mütenevvi:
aynı cinsten ol-
mayan, nevi nevi, çeşit çeşit.
nebat:
topraktan biten, yeti-
şen her türlü şey, bitki.
rahman-ı rahîm:
Rahman ve
Rahîm olan Allah; dünya ve
ahirette yarattıklarına sonsuz
rahmet, şefkat ve merhame-
tiyle muamele eden Allah.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
sima:
yüz, çehre.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
taam:
yemek, yiyecek.
tarihçe-i hayat:
bir şeyin ve-
ya insanın doğumdan ölüme
kadar başından geçen şeyler,
biyografi.
tarihçe-i hayat-ı saniye:
bir
şeyin ikinci hayatının tarihçe-
si, programı.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tenasüp:
uyma, uygunluk, bir-
birini tutma.
vaziyet:
durum.
zemin:
yeryüzü.
zerre:
maddenin en küçük
parçası, molekül, atom.
zîhayat:
hayat sahibi.
RİSALE-İ HASBİYE
| 132 |
d
ördÜncÜ
Ş
ua
Şualar