•
Birinci Mesele:
Hayatın mahiyeti ve hakikati
Hayy-ı kayyum’a baktığı cihetle baktım, gördüm ki; ma-
hiyet-i hayatım esma-i İlâhiyenin definelerini açan anah-
tarların mahzeni ve nakışlarının bir küçük haritası ve cil-
velerinin bir fihristesi ve kâinatın büyük hakikatlerine in-
ce bir mikyas ve mizan ve Hayy-ı kayyum’un manidar
ve kıymettar isimlerini bilen, bildiren, fehmedip tefhim
eden yazılmış bir kelime-i hikmettir anladım. Ve hayatın
bu tarzdaki hakikati bin derece kıymet kazanıyor ve bir
saat devamı bir ömür kadar ehemmiyet alır. zamanı ol-
mayan zat-ı ezeliye’ye münasebeti cihetinde uzun ve kı-
salığına bakılmaz.
•
İkinci Mesele:
Hayatın hakikî hukukuna baktım,
gördüm ki; hayatım rabbanî bir mektuptur, kardeşlerim
olan zîşuur mahlûkata kendini okutturur, Yaratanı bildi-
rir bir mütalâagâhtır. Hem, Hâlık’ımın kemalâtını teşhir
eden bir ilânnameliktir. Hem, hayatı Yaratanın hayat ile
ihsan ettiği kıymettar hediyeler ve nişanlar ile bilerek
süslenip her gün tekerrür eden resm-i küşatta mü’minâ-
ne, şuurdarâne, şakirâne, minnettarâne padişah-ı Bîmi-
sal’inin nazarına arz etmektir. Hem, hadsiz zîhayatların
Hâlık’larına vâsıfâne tahiyyatlarını ve şakirâne tesbihat
hediyelerini anlamak, müşahede etmek ve şahadetle ilân
etmektir. Hem, lisan-ı hâl ve lisan-ı kàl ve lisan-ı ubudi-
yet ile Hayy-ı kayyum’un mehasin-i rububiyetini izhar
etmektir. İşte bunlar gibi hayatın yüksek hukukları uzun
zaman istemediği gibi, hayatı bin derece i’lâ eder ve
arz etme:
sunma, takdim etme.
cilve:
tecelli, görüntü.
define:
kıymet ve değeri yüksek
olan şey, hazine.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
esma-i İlâhiye:
Allah’ın isimleri.
fehmetmek:
anlamak, kavramak,
idrak etmek.
fihriste:
bir kitapta bulunan şey-
leri sırayla gösteren liste, katalog.
hakikî:
gerçek.
Hayy-ı Kayyum:
her hususta ik-
tidarı olan, her canlıya hayat ve-
ren ve onları ayakta tutan, Allah.
hukuk:
belli bir konudaki kanun-
lar.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
i’lâ:
yükseltme, yüceltme.
ilân:
yayma, duyurma.
ilânname:
ilân yazısı, içinde ilân
yazılı olan kâğıt.
izhar:
ortaya koyma, açığa çıkar-
ma, gösterme.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kelime-i hikmet:
hikmet kelime-
si, hikmetli söz.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin duru-
şu ve görünüşü ile bir mana ifade
etmesi.
lisan-ı kàl:
söz ile anlatılan mana,
konuşma dili.
lisan-ı ubudiyet:
kulluk lisanı.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ni-
teliği.
mahiyet-i hayat:
hayatın mahi-
yeti, özü, aslî yapısı.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
mahzen:
içinde eşya saklanan yer.
manidar:
nükteli, ince manalı.
mehasin-i rububiyet:
rububiye-
tin güzellikleri.
mikyas:
ölçek.
minnettarâne:
minnet duyarak,
yapılan bir iyiliğe karşı teşek-
kür hissi taşıyarak.
mizan:
terazi, ölçü.
mü’minâne:
inanarak, mü’min
gibi.
münasebet:
ilgi, alâka, yakın-
lık.
müşahede:
İlâhî sırları ve te-
cellileri seyretme.
mütalâagâh:
mütalâa yeri, et-
raflıca düşünme, okuma ve
inceleme yeri.
nakış:
işleme, süsleme.
nazar:
huzur, kat.
nişan:
iz, belirti, alâmet.
Padişah-ı Bîmisal:
eşi benzeri
olmayan eşsiz padişah, Cenab-
ı Hak.
rabbanî:
terbiye ve idare eden
Cenab-ı Hak.
resmî küşat:
resmî geçiş, ge-
çiş töreni merasimi.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
şakirâne:
şükrederek, şükre-
dercesine.
şuurdarâne:
şuura dayalı ola-
rak, şuurlu bir şekilde.
tahiyyat:
tahiyyeler, selâm-
lar, dualar.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tefhim:
anlatma, açıklama.
tekerrür:
tekrarlanma.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
teşhir:
gösterme, sergileme.
vâsıfâne:
vasfederek, överek.
Zat-ı Ezeliye:
zaman ve me-
kânla kayıtlı olmayan Cenab-ı
Hak.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîşuur:
şuurlu, şuur sahibi.
RİSALE-İ HASBİYE
| 122 |
d
ördÜncÜ
Ş
ua
Şualar