Birinci Vechi
: Haksız olarak muhabbet-i ammeye
mazhar olan o şahısların nefret-i ammeye lâyık ol-
dukları ;
İkinci Vecih
: Her iki deccalin istibdat ve zulümde
en büyük bir şiddet ve dehşetle hareket edecekleri,
hem öyle bir zulüm ki, bir adamın yüzünden yüz kö-
yü birden harap ve binler masumu tecziye ve tehcir
ile perişan edecekleri beyan edilmiş.
Üçüncü Cihet
: Her iki deccal gizli zındıka komü-
nist komitesinin muavenetini ve kadın hürriyeti per-
desi altındaki bir komitenin yardımını ve daha baş-
ka aldatmak suretiyle elde edecekleri komitelerin
müzaheretlerini kazanarak yapacakları gayet kolay
tahripkârâne icraatlarıyla şahıslarında harika bir ik-
tidar görülmesinin sırları izah edilmiş.
Dördüncü Cihet:
İstidraca mazhar olan deccalin
bütün bütün münkir olduğunu ve bu inkâr-ı mutla-
kadan çıkan bir cür’et ve cesaretle mukaddesata hü-
cum edeceğini ve yapacağı tahribatın fevkalâde bir
iktidar ve bir deha eseri zannedileceğini ihbar edip,
kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin
ruhundaki nur-i iman ve meş’ale-i kur’ân’la haki-
kat-i hâli göreceğini ve o çok dehşetli tahribatı tami-
re çalışacağını tebşir eder.
Üçüncü Mesele
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
930
Medar-ı ibret üç hâdisedir.
Şualar | 1229 |
f
ihriST
komite:
encümen, hey’et, alt ku-
rul, komisyon.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahsız.
mazhar:
sahip olmuş, erişmiş.
medar-ı ibret:
ibret sebebi, vesi-
lesi.
millet:
millet, ulus; çoğunlukla ay-
nı topraklar üzerinde yaşayan, ara-
larında din, dil, duygu, ortak tarih,
ülkü, gelenek ve görenek birliği
olan insan topluluğu.
muavenet:
yardım, yardım etme,
yardımcılık, teâvün.
mukaddesat:
mukaddes olan şey-
ler, kutsal şeyler, mübarek, aziz,
temiz, yüce olarak kabul edilen
şeyler.
mücahit:
savaşan, uğraşan, savaş-
çı.
münkir:
inkâr eden, kabul etme-
yen.
müzaheret:
yardım, arkalama, yar-
dım etme, koruma, arka çıkma.
nefret-i amme:
umumun, gene-
lin nefreti.
nur-i iman:
iman nuru, Allah’ın
varlığına, yaratıcılığına inanmada-
ki gönül, kalp ve fikir aydınlığı.
perişan:
acınacak hâlde bulunan,
derbeder.
suret:
şekil, biçim.
şahıs:
insanın kendi nefsi, kendi
varlığı, nefis, zat.
şiddet:
sertlik, katılık, peklik.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tahripkârâne:
yıkıcı şekilde.
tebşir:
insanın gözünü açacak şe-
kilde tarif ve izah etme.
tecziye:
cezalandırma, ceza ver-
me.
tehcir:
yurdundan çıkarma, hic-
ret ettirme, göç ettirme, sürme.
vecih:
yön, cihet.
zan:
zannetme, sanma, kesin ola-
rak bilmeksizin kuvvetli ihtimalle
hükmetme.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa, iş-
kence.
beyan:
anlatma, açık söyle-
me, bildirme, izah.
cesaret:
cesurluk, yiğitlik, yü-
reklilik.
cihet:
yan, yön, taraf.
cür’et:
cesaret etme, yürekli-
lik, yiğitlik.
deha:
çok akıllılık, zekîliğin ve
anlayışlılığın son derecesi.
dehşet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
dindar:
dinî kaidelere hakkıy-
la riayet eden, dininin emirle-
rini yerine getiren, mütedey-
yin.
fevkalâde:
alışılmıştan farklı,
olağanüstü, normalin üstün-
de.
hâdise:
olay.
hürriyet:
serbestlik, hür oluş.
icraat:
işler, yapılan, tatbik edi-
len işler, uygulanan şeyler.
ihbar:
haber verme, bildirme,
anlatma, duyurma.
iktidar:
güç, kuvvet.
istibdat:
kendi başına ve hiç
bir nizama ve kanuna bağlı
olmadan yönetme, keyfî ida-
re sistemi, uyruklarına hiç bir
hak ve özgürlük tanımayan
sınırsız monarşi, despotluk,
despotizm.
istidraç:
Cenab-ı Hakkın kü-
fürde ve dinsizlikte ileri giden-
leri derece derece alçaltmak,
azgın kişilerin tuttukları yol-
dan dönmemekte direnmele-
rini arttırmak için, dünyada
kendilerine birbiri üstüne ni-
metler vermesi ve bu yolda
olan talih.
izah:
açıkça ortaya koyma,
açıklama yapma, bir konuyu
ayrıntılarıyla ortaya koyma,
eksiksiz anlatma.