Âl-i Beyt kadar Şeriat-ı Muhammediyeyi (
AsM
) ve
hakaik-ı kur’âniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (
AsM
)
ihya ve ilân ve icra eden hiçbir nesil olmadığı gibi,
büyük Mehdînin Âl-i Beyte mensup kumandanların
başında İslâmiyet’in kemal-i adaletini ve hakkaniye-
tini dünyaya gösterecek, ahirzamanda gelen başku-
mandanları olduğunu bildirmektedir.
Yirmincisi
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
923
güneşin mağripten çıkacağı ihbar edilmiş. Hem
zeminde zuhur edecek dabbetülarz garip tabir ile ta-
bir edilmiş.
Bu geçen Yirmi Meseleye ilâve edilmiş üç Mese-
leden
Birincisi
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
926
Hem Hazret-i İsa (
As
), hem her iki deccale
Me-
sih
namı verilmesinin ve bütün rivayetlerde
(1)
...p
?És
L s
ódG p
í«°/
ùn
Ÿr
G p
án
ær
à p
a r
øp
e ...p
?És
L s
ódG p
í«°/
ùn
Ÿr
G p
án
ær
à p
a r
øp
e
denilmesinin hikmeti izah edilmiş.
İkinci Mesele
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
927
“Her iki deccalin harika icraatlarından ve fevka-
lâde iktidarlarından ve heybetlerinden ve bir kısım
bedbaht insanların onlara bir nevi ulûhiyet isnat et-
mesinden bahsedilmesinin sebebi nedir?” sualine
dört Vecihle verilen cevabın;
ahirzaman:
dünyanın son zama-
nı ve son devresi, dünya hayatı-
nın kıyamete yakın son devresi.
Âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in (a.s.m.)
ailesinden olan, Hz. Muhammed’in
(a.s.m.) ev halkı.
bahis:
bahseden, araştıran, anla-
tan.
başkumandan:
bir devletin silâhlı
kuvvetlerinin en yüksek rütbelisi,
başkomutan, serdar, başbuğ.
bedbaht:
bahtsız, bahtı kara, tâ-
li’siz.
dabbetülarz:
hadis-i şerifle
ahirzamanda olacağı haber veri-
len ve kıyamet alâmetlerinden
olan bir cins mahlûk.
fevkalâde:
alışılmıştan farklı, ola-
ğanüstü, normalin üstünde.
garip:
hayret verici.
hakaik-ı Kur’âniye:
Kur’ân ait olan
ve ondan gelen gerçekler.
hakkaniyet:
hak ve adâlete uy-
gunluk; hakka riayet etme, doğ-
ruluk, insaflı hareket.
heybet:
korkuyla birlikte hürmet,
saygı ve hayranlık uyandıran ulu-
luk, yücelik, haşmet.
hikmet:
gaye, amaç.
icra:
verilen bir hükmü yerine ge-
tirme.
icraat:
işler, yapılan, tatbik edilen
işler, uygulanan şeyler.
ihbar:
haber verme, bildirme, an-
latma, duyurma.
ihya:
canlandırma, diriltme, hayat
verme, yeniden hayata döndür-
me.
iktidar:
güç, kuvvet.
ilân:
meydana çıkarma, belli et-
me, yayma, duyurma, bildirme.
İslâmiyet:
Müslümanlık, semavî
dinlerin sonuncusu.
isnat:
dayanma, dayandırma.
izah:
açıkça ortaya koyma, açık-
lama yapma, bir konuyu ayrıntı-
larıyla ortaya koyma, eksiksiz
anlatma.
kemal-i adalet:
adaletin en
mükemmeli, eksiksiz ve nok-
sansız bir adalet.
kumandan:
komutan.
mağrip:
garp, batı.
mensup:
bir şeye veya kim-
seye nispeti olan, alâkası bu-
lunan, bir şeyle ilgili olan.
mesih:
silen, bozan; şuurunu
kaybedecek hâle gelen, sar-
hoş ve şuursuz.
nesil:
kuşak, nesil.
nevi:
çeşit.
rivayet:
bir haber, söz veya
olayı nakletme.
sual:
soru.
sünnet-i ahmediye:
Hz. Mu-
hammed’in (a.s.m.) sünneti,
hâl, söz, tavır ve tasdikleri.
Şeriat-ı Muhammediye:
Hz.
Muhammed’in (a.s.m.) şeriatı;
Hz. Muhammed’in (a.s.m.) ta-
rif ettiği, getirdiği ve bildirdiği
şeriat; İslâm dini.
tabir:
ifade, söz.
tabir:
yorum, yorumlama.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’lık.
vecih:
yön, özellik.
zemin:
yeryüzü.
zuhur:
görünme, meydana çık-
ma.
1.
Mesih Deccalin fitnesinden [bizi koru Allah’ım] (Buharî, 1:211, 2:126, 8:97, 98,100, 9:75; Müs-
lim, 2:2200; Müsned, 2:185,186,141, 288, ...)
f
ihriST
| 1228 | Şualar