(1)
...m
A r
Àn
T u
? o
µp
H o
º«/
?n
©r
dG n
ƒ o
g r
Pp
G Ék
ª r
?p
Yn
h k
In
Q r
ó o
b m
A r
Àn
T u
? o
c r
øp
e o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
ilâahir...
Emirdağlı Nur Talebeleri
Birinci Şua
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
1055
1350 tarihinden sonra gözleri ziya-i faaliyetle
nev-i beşerin mühim bir kısmını kendine teshir eden
ve edecek olan risale-i nur külliyatından otuz Bi-
rinci lem’anın Birinci Şuaı işarat-ı kur’âniye olup,
bu Şuaın fevkalâdeliğini gösteren ve sisli bir asırda
semlenmekte olan nev-i beşeri idam-ı ebedîden alıp
hayat-ı bâkiyeye ve boğucu bir zulmetten çıkarıp,
halâskâr bir nura atlatan ve “risale-i nur” ismiyle
müsemma kılınan külliyat-ı nuriyeye manen ve ma-
kamen ve cifren bakan ve böyle müşevveş bir za-
manda o nurun intişarını ve kıymetini sarahat dere-
cesinde haber veren 33 âyât-ı kur’âniye bu risalede
münderiçtir. Yalnız beş ayet numune olarak bu fih-
ristede derç edildi.
BİrİNCİSİ
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
1058
(2)
pp
º r
?p
©r
dG p
‘ n
¿ƒo
îp
°SG s
ôdGn
h *G s
’p
G = o
¬ n
?j/
hr
Én
J o
º n
?r
©n
j Én
en
h
(ilâahir)
ayeti olup, manen risale-i nur’u gösterdiği gibi,
makam-ı cifrîsi dahi 1344 olmakla bu tarihte risa-
le-i nur’dan daha ziyade bu vazife-i kudsiyeyi müş-
kül şerait içinde ve ağır tazyikat altında sebatkârâne
ifa eden başkası görülmediğinden; ve kur’ân’ın
müteşabihlerini ehl-i ilhad hilâf-ı hakikat tevilât ile
Şualar | 1235 |
f
ihriST
eserlerinin tamamı.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam,
cifir hesabına göre ulaşılan neti-
ce, sayı değeri.
manen:
iç varlık bakımından, duy-
guca, gönülce, yürekçe, ruhça, ma-
na itibarıyla, manaca.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münderiç:
içine bulunan, içinde
yer almış, içindeki.
müsemma:
tesmiye edilmiş, ad
verilmiş, isimlendirilmiş, adlı, ad-
lanmış.
müşkül:
güç, zor, çetin.
müteşabih:
Kur’ân-ı Kerîm’de lâf-
zı ve manası açık olmayan, anla-
şılamayan ayetler, mecazî mana-
ya elverişli olan ayetler.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan so-
yu; insanlar.
numune:
örnek, misal, örnek ola-
rak gösterilen.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, broşür.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belirlilik.
sebatkârâne:
sabır ve sebat ede-
rek, sebat göstererek, sebatlı bir
şekilde.
sem:
dinleme, kulak asma.
şerait:
şartlar.
tazyikat:
tazyikler, baskılar, zor-
lamalar, sıkıştırmalar.
teshir:
boyun eğdirme.
tevilât:
yorumlamalar.
vazife-i kudsiye:
mukaddes vazi-
fe, kutsal vazife.
ziyade:
çok, fazla.
zulmet:
karanlık.
asır:
yüzyıl.
âyât-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
ayetleri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si, Kur’ân’ın surelerini oluştu-
ran İlâhî söz.
derç:
toplama, biriktirme.
ehl-i ilhad:
ilhad ehli, doğru
meslek ve dinden, hak yolun-
dan çıkıp batıl yola sapan
imansızlar, dinsizler.
fevkalâde:
çok güzel, çok iyi,
çok üstün.
fihriste:
bir kitapta veya bir
dükkânda bulunan şeyleri sı-
rayla gösteren liste.
halâskâr:
kurtarıcı.
hayat-ı bakıye:
bâkî olan, bit-
meyen sonsuz hayat.
hilâf-ı hakikat:
gerçeğe aykı-
rı, hakikate muhalif, gerçeğe
ve hakikate zıt.
ifa:
yerine getirme.
ilâahir:
sona kadar, sonuna
kadar.
kıymet:
değer.
külliyat:
bir yazarın basılmış
1.
Allah, ilim ve kudretiyle her şeyden büyüktür, yücedir. Zira O, zatının lâzımı olan muhit il-
miyle her şeyi her şe’ni ile bilir...
2.
Hâlbuki o ayetlerin tefsirini Allah’tan başkası bilemez. İlimde derinlik ve istikamet sahibi
olanlar ise, [“Biz buna inandık…” derler]… (ilâahir) (Âl-i İmran Suresi: 7.)