tahrife başladığı hengâmda, hakikî bir taife kur’-
ân’ın müteşabihatını vaktinde ve yerinde tefsir ve
tabir ettiklerinden kur’ân onlara birkaç cihetlerden
hasr-ı nazar eder.
İKİNCİSİ
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
1065
(1)
n
¿ƒo
Ñp
dÉn
¨r
dG o
º o
g $G n
Ü r
õp
M s
¿p
G
Şu ayet 1350 olan makam-ı cifrîsiyle ve gayet
mu’ciz ve muciz olan manasıyla o tarihleri müteakip
ehl-i ilhad ve dalâletin tecavüzatlarından arız olacak
yılgınlığı ref’ ve izale ve risale-i nur naşirinin galibi-
yetiyle neticeleneceğini, çok hakikattarâne, hoş bir
eda ile nazargâh-ı ammeye vazeder.
ÜçÜNCÜ aYET
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
1066
(2)
m
õn
Øn
°S '
¤n
Y r
hn
G À'
Vr
ô n
e r
º o
àr
æ`o
c r
¿p
Gn
h
ilâahir…
Şu ayet ahkâm-ı zahiresiyle Şeriat-ı garra-i Ah-
mediyenin (
AsM
) taharete müteallik bir meselesini be-
yan etmekte olup, makam-ı cifrîsi de bid’at ve dalâ-
letin hemen tekemmül etmekte olduğu 1357 tarihi-
ne tevafuk ile, kemalin zevali sırrına, mazhariyetle
beraber, şimdiye kadar ne görülmüş, ne işitilmiş, ne
bilinmiş, tabir hata değilse, bâkir bir manasını yâr ve
ağyarın bilâitiraz şu zamanda itiraf edecekleri ve
kat’iyen inkâra mahal bulamayacakları gayet hikmet-
tar ve kıymettar bir mahz-ı hakikat olarak çok ehem-
miyetli, şu asrın bir vechini açar. Ve gayet meraka-
ver olmakla mütalâaya lâyık ve sezadır. Hem şu de-
virde bir cihette mana-i işarîyle nazar-ı kur’ân
ağyar:
âşık olana göre, sevgilisine
âşık olan diğerleri, rakipler.
ahkâm-ı zahire:
arız:
gelen, sonradan olma, son-
radan meydana gelme.
asır:
yüzyıl.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
bâkir:
el sürülmemiş, el değme-
miş, bozulmamış, saf ve temiz.
beyan:
anlatma, açık söyleme, bil-
dirme, izah.
bid’at:
aslında olmayıp, sonradan
meydana çıkan, sonradan türe-
yen şey.
cihet:
yan, yön, taraf.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak, doğru yoldan ay-
rılma, azma, batıla yönelme.
eda:
yerine getirme.
ehl-i ilhad:
ilhad ehli, doğru mes-
lek ve dinden, hak yolundan çıkıp
bâtıl yola sapan imansızlar, din-
sizler.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek, sahici.
hasr-ı nazar:
bakışı bir tarafa ve-
ya noktaya dikme.
hengâm:
zaman, sıra, vakit.
ilâahir:
sona kadar, sonuna ka-
dar.
inkâr:
reddetme, tanımama, ka-
bul ve tasdik etmeme, inanma-
ma.
itiraf:
başkalarının bilmediği gizli
bir kusurunu söyleme, kendisi için
iyi sayılmayacak bir hâli gizleme-
yip söyleme.
izale:
yok etme, giderme.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesinlikle.
kemal:
olgunluk, yetkinlik, tam-
lık; kusursuz, tam ve eksiksiz ol-
ma; erginlik, mükemmellik.
kıymettar:
değerli, pahalı.
mahal:
yer.
mahz-ı hakikat:
en doğrusu, en
gerçeği.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam,
cifir hesabına göre ulaşılan neti-
ce, sayı değeri.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
mazhariyet:
sahip olma.
merakaver:
merak verici, düşün-
dürücü, meraklandırcı.
mu’ciz:
insanı âciz bırakan iş, ay-
nısını yapmakta başkalarını acze
düşüren, kimsenin yapamayacağı
yolda olan.
muciz:
kısaltan.
mütalâa:
bir konuda karar vere-
bilmek için iyice düşünme.
müteakip:
teakup eden, birbiri-
nin ardından gelen, takip eden,
arkası sıra beliren.
müteallik:
ait, dair, ilgili, ilişiği olan.
müteşabihat:
Kur’ân-ı Kerîm’de
lâfzı ve manası açık olmayan,
anlaşılamayan ayetler, meca-
zî manaya elverişli olan ayet-
ler.
naşir:
eser neşreden, yayınla-
yan.
nazar-ı Kur’ån:
ref:
kaldırma, giderme, fes-
hetme, lağvetme, hükümsüz
bırakma.
seza:
münasip, uygun, yara-
şır, şayan, şayeste.
Şeriat-ı Garra-i ahmediye:
tabir:
yorum, yorumlama.
taharet:
temizlik, paklık.
tahrif:
değiştirme, bozma.
taife:
topluluk.
tecavüz:
haddini aşma, söz ve
harekette ileri gitme.
tefsir:
açıklama, tamamen
açıklama, izah.
tekemmül:
olgunlaşma, ke-
male doğru gitme, kemale er-
me, mükemmelleşme.
tevafuk:
uyma, uygun gelme,
uygunluk, rastlamak, müna-
sebet, birbirine denk gelme.
vaz’:
koyma, konulma, atma.
vecih:
yön, cihet.
yâr:
sevgili, mahbup, mahbu-
be, mâşuk.
zeval:
zail olma, sona erme,
yok olma.
1.
Allah’a tabi olan topluluk gerçek galiplerin tâ kendisidir. (Mâide Suresi: 56.)
2.
Eğer hasta veya yolculukta olursanız… (Mâide Suresi: 6.)
f
ihriST
| 1236 | Şualar