vahdet-i İlâhiyeyi kat’î bürhanlarla ilân eder. Ve bü-
tün risale-i nur’un marifet âyinesinde gösterip o ci-
hette risale-i nur’un fihriste-i ekberi olan ve ehl-i
dünya ve ehl-i fennin son ve en büyük bildikleri ve
buldukları çok müşkülât içinde ve dâr bir mevkide
eflâkı seyreden dürbünlerine mukabil çok geniş
mevkilere müşkülâtsız bir tefekkürle seyr-i eflâk et-
tiren bir manevî dürbün-i kur’âniye ve her yerde su
çıkarıp içiren
Asa-yı Mûsa
namını alan ve
Ayetü’l-
Kübra
risalesi olan Yedinci Şuaa işaretini ispat edip
gösterir.
Hem üçüncü mertebe-i tadadında kıyamet ve
leyle-i Berata bakan
(1)
r
ân
ªp
µ`r
Mo
G r
ón
b Gv
ôp
°S Én
¡«/
a p
¿Én
N t
ódG p
In
Qƒ°o
ùp
Hn
h
deyip mana-i
işarîsiyle bu zamanın dumanlı karanlıklarını izale
eden ve leyle-i Beratın bir kandili hükmünde olan
onuncu söze işaretini gösterir.
Hem on dokuzuncu sure olan suretü’n-nur’a ba-
kıp
p
Qƒt
ædG p
?r
°†n
Øp
H n
?r
«n
?n
Y @ Én
¡p
©«/
ªn
L p
ÜÉn
àp
`µ`r
dG n
º«/
eGn
ƒn
M u
ô°p
ùp
Hn
h
(2)
r
ân
ªp
°ùr
bo
G n
Qƒo
fÉn
j
fıkrasıyla risalet-i Muhammediyeye
(
AsM
) dair olan on dokuzuncu söze ve Mu’cizat-ı Ah-
mediyeyi (
AsM
) yakinen, belki bilmüşahede sikke-i
i’cazîyle gösteren on dokuzuncu Mektuba; sure-i
nur’daki Ayet-i nurun zat-ı Muhammediye ile (
AsM
)
hususiyeti münasebetiyle o mertebelerde o risalele-
re baktığını gösterir.
ayet-i Nur:
Nur ayeti; Nur Suresi
35. ayet.
âyine:
ayna, mirat.
bilmüşahede:
görerek, bizzat şa-
hit olarak, görür şekilde, görme
derecesinde.
bürhan:
delil, ispat, tanık, hüccet.
cihet:
yan, yön, taraf.
eflâk:
semalar, felekler, gökler,
küreler, zamanlar.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, dün-
ya adamı, ahireti düşünmeyen.
fıkra:
kısa yazı.
ilân:
duyurma, bildirme.
ispat:
delil ve şahit göstererek
doğruyu ortaya koyma, doğruyu
delillerle gösterme.
izale:
yok etme, giderme.
kandil:
sıvı, yağ ve fitil konularak
yakılan aydınlatma kabı.
kat’î:
kesin.
kıyamet:
dünyanın sonu, bütün
ölülerin dirilerek mahşerde top-
lanması, varlığın bozulup dağılma-
sı, kâinatın ölümünden sonra, bü-
tün ölülerin dirilip ayağa kalkma-
ları, mahşerde toplanmaları.
leyle-i Berat:
Berat Gecesi, Şa-
ban ayının 15. gecesi.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
marifet:
bilme, ilim, daniş.
mertebe:
derece, basamak.
mevki:
yer, mekân.
mu’cizat-ı ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (a.s.m.)
gösterdiği mu’cizeler.
mukabil:
karşı, karşılık, mu-
adil.
münasebet:
münasiplik, iki
şey arasındaki uygunluk.
müşkülât:
müşküller, güçlük-
ler, zorluklar, çetinlikler.
nam:
ad, isim.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap, broşür.
risalet-i Muhammediye:
kâ-
inatın nuru ve şuuru olan Hz.
Muhammed’in (a.s.m.) pey-
gamberliği.
sikke-i i’caz:
mu’cizelik işare-
ti, sikkesi, damgası.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
tefekkür:
yaratılan eserlere
bakıp, onlardaki sanatları, hik-
metleri ve gayeleri görerek
yaratıcıyı hatırlama, eserlerin-
den yola çıkarak Allah’ı hatır-
lama.
yakinen:
yakîn olarak, hiç şüp-
he edilecek bir tarafı bulun-
maksızın, şüpheye düşmeden.
1.
Ve içine muhkem sırlar yerleştirilen Duhan Suresinin hürmetine.
2.
Kur’ân’da geçen bütün “Hâ, mîm”lerde bulunan sırların hürmetine ey Nur, risalelere bölün-
müş Nur’un hürmetine beni koru!..
f
ihriST
| 1240 | Şualar