onun elinden kurtaracağını rivayetler haber veriyor
diye beşaret verir.
Hüsrev
On Beşinci Şua
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
933
Elhüccetüzzehra’
nın kısaca fihristesi:
İman hakikatlerinden bir cihette mahrum kalan
hapislerin imanlarını kurtarmak için üstat Hazretle-
ri, eskişehir’de otuzuncu lem’a ve İkinci Şua gibi
beş altı mühim risaleleri; denizli’de Meyve
Risale-
si’
ni; Afyon Medrese-i Yusufiyesinde de
Elhüccetüz-
zehra’
yı telif etmişlerdir. Bu risale zahiren küçük,
hakikaten pek büyük ve çok kuvvetli ve pek geniş
olmakla beraber iki makamdır.
BİrİNCİ MaKaMı
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
933
üç kısımdır.
Birinci Kısmı
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
933
dehşetli bir şekilde Allah’ı ve ahireti inkâr eden
ve unutan cereyanların naşir-i efkârı olan gazeteleri
okuyan bîçare gençlerin ve ihtiyarların ve Medrese-i
Yusufiyede bulunan hapislerin iman-ı billâhtan
mevcudiyet ve vahdaniyet-i İlâhiyeye dair gayet
kat’î ve kuvvetli derslere pek ziyade ihtiyaçları oldu-
ğundan, her sabah namazından sonra okunan ve
bir rivayette İsm-i Azam mertebesini taşıyan, tehlil
ve tevhid-i azam olan
Şualar | 1231 |
f
ihriST
hapiste kalmasından kinaye ola-
rak, iman ve Kur’ân’a hizmetin-
den dolayı tevkif edilenlerin hap-
sedildiği yer manasında, hapisha-
ne.
mertebe:
derece, basamak.
mevcudiyet:
mevcut olma, var-
lık.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
naşir-i efkâr:
düşünceleri, fikirleri
yayan, neşreden.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, broşür.
rivayet:
bir haber, söz veya olayı
nakletme.
tehlil:
Allah’tan başka ilâh olma-
dığını ifade etme; lâ ilâhe illâllah
sözünü tekrarlama, lâ ilâhe illâl-
lah deme.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
tevhid-i azam:
en büyük, en mu-
azzam tevhid hakikati.
üstat:
bir ilim veya sanatta üstün
olan kimse.
vahdaniyet-i İlâhiye:
İlâhî birlik,
Allah’ın bir, tek olması.
zahiren:
görünüşte, görünüşe gö-
re, meydanda olarak.
ziyade:
çok, fazla.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
beşaret:
müjde, muştu, sevin-
dirici haber.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
cereyan:
bir tarafa doğru akış,
akıntı, akım.
cihet:
yan, yön, taraf.
dehşet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
fihriste:
bir kitapta veya bir
dükkânda bulunan şeyleri sı-
rayla gösteren liste.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
şeyin aslı ve esası.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hazret:
saygı, ululama, yücelt-
me, övme maksadıyla kulla-
nılan tabir.
iman:
hak dini kabul etme,
İslâm dinini kabul etme, İslâ-
mın gerekli olan esaslarına
inanma, Allah’a inanma.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma,
Allah’ı, onun kâinatta tecelli
eden bütün sıfât ve isimleriy-
le beraber kabul ederek Ona
inanma.
inkâr:
reddetme, tanımama,
kabul ve tasdik etmeme, inan-
mama.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimleri kuşat-
mış olanı.
kat’î:
kesin.
mahrum:
istediğini, dilediğini
elde edemeyen, bir şeye sa-
hip olamayan, yoksun.
Medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.)
iftira, haksızlık ve zulüm ile