en namdar risalelerini sekiz remiz ile gösterdiğine
dairdir.
BİrİNCİ rEMİZ
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
1113
risale-i nur’u tasrih eden
(1)
k
án
fÉn
«n
H G v
ô°p
S p
Qƒ t
ædG o
êGn
ô°p
S o
OÉn
?o
J
fıkrasından sonra süryanî lisanıyla esma-i Hüsna-
dan istimdat ve suver-i kur’âniye ile
Münacat’
ta
tam otuz üç sure ile risale-i nur’un mebdei ve çe-
kirdeği olan otuz üç sözün adedine garip ve mani-
dar işaret ettiğini ve yirmi dokuzuncu mertebede
(2)
r
än
Qu
ƒo
c o
¢ùr
ªs
°ûdGn
h
ile kıyamet ve haşri ispat eden ve
harika hüccetleriyle iştihar eden ve gözle görünen
bir kerametle meydana çıkan Yirmi dokuzuncu sö-
ze makam ve mana itibarıyla kuvvetli bir tarzda ve
hiçbir itiraza ve vesveseye meydan bırakmayarak
parmak bastığını; hem otuzuncu mertebede
(3)
Gk
hr
Qn
P p
äÉn
jp
QGs
òdG Ép
Hn
h
kısmıyla, otuzuncu söz namın-
daki Hazret-i İmam-ı Ali’nin (
rA
) meslek ve ahval-i
ruhiyesinin ruhu olan ahkâm-ı kur’âniyeyi ve kud-
ret-i rabbaniyeyi ispat ve maddiyyunları susturan
zerrat risalesine kuvvetli bir müşabehet-i mana ile
işaretini ispat eder.
Hem, otuz Birinci Mertebede
(4)
…'
ƒn
g Gn
Pp
G p
º r
és
ædGn
h
cümlesiyle sarahate yakın bir tarzda Mirac-ı Ahme-
diyeyi (
AsM
) delâil-i akliye ile gayet makul ve kat’î bir
surette ispat eden otuz Birinci söze, hem
ahval-i ruhiye:
ruh hâlleri, psiko-
lojik hâller ve durumlar.
delâil-i akliye:
akıl ile bulunan
deliller, akla ait deliller, akılla an-
laşılabilen deliller.
Esma-i Hüsna:
Allah’ın adları, Al-
lah’ın doksan dokuz güzel ismi.
fıkra:
kısa yazı.
garip:
tuhaf, şaşılacak, bambaş-
ka.
haşir:
insanların öldükten sonra
tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda
toplanmaları.
hüccet:
delil, ispat, burhan; bir id-
dianın doğruluğunu ispat için gös-
terilen vesika, senet.
ispat:
delil ve şahit göstererek
doğruyu ortaya koyma, doğruyu
delillerle gösterme.
istimdat:
medet dileme, imdat is-
teme, yardıma çağırma.
iştihar:
meşhur olma, şöhret bul-
ma, şöhret kazanma, tanınma, ün
salma.
itiraz:
bir fikri, hükmü veya duru-
mu kabul etmeyip çürütmeye kal-
kışma, karşı çıkma, karşı durma.
kat’î:
kesin.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya
tabiatüstü hâdiseler.
kıyamet:
dünyanın sonu, bütün
ölülerin dirilerek mahşerde top-
lanması, varlığın bozulup dağılma-
sı, kâinatın ölümünden sonra, bü-
tün ölülerin dirilip ayağa kalkma-
ları, mahşerde toplanmaları.
kudret-i rabbaniye:
her şeyi ter-
biye eden Allah’ın sonsuz kudret
ve kuvveti.
lisan:
dil.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî olduğuna, sonradan yaratıl-
mamış bulunduğuna inananlar,
maddeye bağlı kalanlar, madde-
ciler, materyalistler.
makul:
akla yakın, akla uygun,
aklın kabul edeceği.
manidar:
anlamlı, manalı, mana
taşıyan.
mebde:
kaynak, esas.
mertebe:
derece, basamak.
meslek:
gidiş, usul, tarz.
Mirac-ı ahmedî:
Resulullahın
(a.s.m.) miracı.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma, Onun manevî huzurunda
tazarru ve niyazda bulunma.
müşabehet-i mana:
nam:
ad, isim.
namdar:
meşhur, ünlü, şöh-
retli, namlı.
remiz:
bir şeye delâlet eden
şekil, alâmet, amblem, sem-
bol.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap, broşür.
sarahat:
ifadedeki açıklık, açık
anlatım.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
suret:
şekil, biçim.
Süryanî:
Suriye ve Türkiye’nin
güney doğusunda yaşayan,
Samî ırkından bir Hristiyan top-
luluğu.
tasrih:
açıkça ifade ederek
şüphe ve tereddütleri silme.
vesvese:
şüphe, işkil, kurun-
tu, tereddüt; kalbe gelen asıl-
sız kötü ve sinsi düşünce.
zerrat:
zerreler, çok ufak par-
çalar, moleküller, atomlar.
1.
Nurun kandili gizli olarak tutuşturulur. (Celcelûtiye)
2.
Ve Tekvir Suresi hürmetine…. (Celcelûtiye)
3.
Ve Zariyat Suresi hürmetine… (Celcelûtiye)
4.
Necm Suresi hürmetine… (Celcelûtiye)
f
ihriST
| 1238 | Şualar