Şualar - page 1250

gönderdi. Biz, Kurân-ı Kerim’de bulamadıklarımızı, Resulullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O,
seferde dört rekat farzları iki rekat kılardı. Biz de öyle yaparız.” Şa’ranî, günümüzde yanlış bir şekilde
anlaşılan ve icra edilen bazı uygulamalara da cevap teşkil edecek önemli açılamalara yer verdi. Vefat
olayından sonra, her türlü manevi yardıma muhtaç olan insanlar için yapılacak hayır işi ve verilecek
sadaka için yedinci, kırkıncı veya elli ikinci günü-gecesini beklemenin gereksizliğini ima etti; “Denize
düşen insana atılacak kurtarıcı can simidi ne kadar erken atılırsa o kadar makbule geçeceği gibi, ölen
insan adına yapılacak iyilikler, hayır hasenatlar da aynen öyledir. Ne kadar erkene alınır da acele ile
gönderilirse o kadar makbul olur.” Şafii mezhebi imamlarından olan Şa’ranî, İmam-ı Şafii’nin İmam-ı
Azam hakkındaki tutumunu aktarmasıyla da önemli bir vazife gördü. Şa’ranî, Mısır’dan Bağdat’a gelen
İmam-ı Şafii’nin ilk önce İmam-ı Azam’ın kabrini ziyaret ettiğini belirtti. İmam-ı Şafii sabah namazlarında
mutlaka Kunut duasının okunması içtihadında bulunmuştu. Bağdat’ta ise sabah namazını daha önce
yaptığının aksine Kunut duasız kıldırdı. Akabinde cemaat içinde fısıldaşma ve kendi görüşünden
vazgeçti şeklindeki söylentiler üzerine; “Hayır, görüşümden vazgeçmedim. İçtihadımı da terk etmedim.
Ancak şu ilerideki mezarda benim görüşüme zıt görüş ve içtihat sahibi Ebu Hanife yatıyor. Onun
görüşüne hürmet ve saygımdan dolayı onun içtihadıyla amel ederek kıldırdım sabah namazını. Benim
gibi düşünmese de o büyük insanın görüşüne olan hürmet ve saygım, beni böyle davranmaya sevk
etti” mealinde karşılık verdi. Risale-i Nur’da, evliyanın olağanüstü halleri ile ilgili olarak anlatılan
hadiselerin inkâr edilmemesi ikazında bulunulmaktadır. İmam-ı Şa’ranî’nin Fütuhat-ıMekkiye adlı
büyük eseri bir günde 2,5 kez mütalâa etmesi örnek olarak verilmektedir. Buna benzer ve insanı
tasdike yaklaştıran misallerin çok olduğu belirtilmektedir. Meselâ, rüyada bir saat zarfında bir senenin
geçmekte ve birçok işler görülmektedir. Şayet o saat içinde yapılan işler yerine Kur’ân okunmuş olsa,
hatim indirilebilir. Bu durumun evliya için, uyanıklık ve uyku hali arasında bir durum olan “yakaza”da
inkişaf ettiği belirtilmektedir. Meselenin ruhi bir mahiyet aldığı, ruhun da zamanla sınırlı olmadığı ilave
edilmektedir. Ayrıca, ruhu cismaniyetine üstün gelenlerin fiillerinin de sürat kazandığına işaret
edilmektedir. Abdülvehhab Şa’ranî 1566 yılında Kahire’de vefat etti. Yakınına gömüldüğü cami kendi
adını taşımaktadır. Bir çok talebe yetiştirdiği gibi çok sayıda eser yazdı. Mizanü’l-Kübra adlı eserinde
dört mezhebin fıkıh ilmini bir araya topladı. Tabakatü’l-Kübra’sında dört yüzden fazla büyük âlimin
hayatları ve bazı özelliklerine yer verdi.
ÂDEM (aS):
Cenab-ı Allah’ın yarattığı ilk insan ve insanlığın atasıdır. Allah, Hz. Âdem ve eşi Hz. Hav-
va’yı ilk önce Cennete koymuştur. Fakat, daha sonra onun ve neslinin fıtratlarına yerleştirilmiş olan
bütün istidat ve kabiliyetlerinin açığa çıkabilmesi, Esma-i Hüsna’sının tamamını gösteren parlak birer
ayna olabilmelerini temin etmek için vazifelendirerek imtihan dünyasına indirmiştir. Hz. Âdem (as) ilk
peygamber olarak görevlendirilmiş ve kendisine on sahifeden oluşan kitapçık verilmiştir. Allah’ın seç-
kin kıldığı kişiler arasında sayılmış olduğundan “safiyyullah” ve insanlığın ilk atası olması sebebiyle de
“ebü’l-beşer” ünvanıyla anılmaktadır. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem (as) bin yıl gibi uzun bir sü-
re yaşamıştır.
aHMED FEYZİ:
Bediüzzaman Hazretlerinin, “Nur’un asıl avukatı” olarak nitelediği Ahmet Feyzi Kul’dur.
Risalelerde adı geçen Feyzi isimli üç Nur Talebesi vardır. (Mehmet, Hasan, Ahmet) Bediüzzaman, Ah-
met Feyzi için, ayrıca, “Feyzilerin bir kahramanı” da der. Bu unvanları, Afyon Mahkemesindeki
savunmasından ötürü kazanmıştır. Bu savunmalar Külliyatın Şualar adlı eserinde mevcuttur.
aHMED HİKMET GöNEN:
1912 senesinde Afyon’da dünyaya geldi. 1937’de Ankara Hukuk Fakülte-
sinden mezun oldu. Isparta ve Mardin’de hakimlik görevinde bulundu. 1946’de avukatlık yapmaya
başladı. 1948’de, Afyon’da Said Nursî ve talabeleri tutuklanıp Ağır Ceza Mahkemesine verilince o sıra-
da Afyon’da avukatlık yapmakta olan Ahmet Hikmet Gönen onların avukatlığını üstlendi.
Ş
ahıS
B
ilgileri
| 1250 | Şualar
1...,1240,1241,1242,1243,1244,1245,1246,1247,1248,1249 1251,1252,1253,1254,1255,1256,1257,1258,1259,1260,...1581
Powered by FlippingBook