nur’un kıymettar talebeleri, hiç çekinmeyerek, üs-
tatlarının takip ettiği iman ve kur’ân yolunda, rıza-i
İlâhî uğrunda çalışmışlar. İşte bu ağır şerait altında
denizli Medrese-i Yusufiyesinde
Meyve Risalesi
, Af-
yon Medrese-i Yusufiyesinde de
Elhüccetüzzehra
gibi mühim risaleler yazılmıştır. ehl-i imana, bilhas-
sa bu risaleleri okumaları tavsiye olunur.
Beşinci Şua
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
902
risale-i nur’un şualarının telifinden otuz beş sene
evvel tab edilmiş olan
Muhakemat-ı Bediiye
’ye te-
timme olmak üzere bir kısım müsveddesi yazılmış
olan ve eşrat-ı saatten bahseden bu Şua, ihtiva etti-
ği hakikatleriyle çok münkirlerin ağızlarını tıkamak-
ta ve çok mülhitlerin kulaklarını çınlatmakta ve bir
kısım ehl-i inkârın asırlardan beri İslâm’ın mazisine
istihkârâne gönderdikleri nazarlarına mukabil, ma-
zi-i İslâm’a hayretkârâne baktırmakta ve 1300 se-
neden beri her asırda yaşamış milyonlarla Müslü-
manların lisanlarında ve meclislerinde mütemadiyen
medar-ı bahis olmuş eşrat-ı saatten haber veren ih-
barat-ı gaybiyeyi bu zamanda tebellür ettirerek istih-
sankârâne göstermekte ve çok insanların eğrilmiş
akidelerini düzeltmekte ve istikbal hâdisatını hakika-
tiyle ve gayet ciddî ve lâtif bir üslûp ile ve gayet doğ-
ru olarak hem pek ciddî bir surette ihbar etmekte ve
yalnız, yanlış telâkki edilmek ihtimalinden dolayı
Şualar | 1219 |
f
ihriST
mazi:
geçmiş zaman, yaşanılan-
dan önceki zaman.
medar-ı bahis:
söz konusu, bah-
setmeye sebep olan, vesile olan.
Medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.) ifti-
ra, haksızlık ve zulüm ile hapiste
kalmasından kinaye olarak, iman
ve Kur’ân’a hizmetinden dolayı
tevkif edilenlerin hapsedildiği yer
manasında, hapishane.
mukabil:
karşı, karşılık, muadil.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mülhit:
İslâm dininden ayrılan, Al-
lah’a ve dine inanmayan, Allah’ı
inkâr eden, dinsiz, imansız, mün-
kir.
münkir:
inkâr eden, kabul etme-
yen.
müsvedde:
karalama, yazı tasla-
ğı, sonradan temize çekilmek üze-
re yazılan ilk yazı.
mütemadiyen:
sürekli olarak, de-
vamlı olarak, aralıksız şekilde, mut-
tasıl, devamlı.
nazar:
göz atma, bakma, bakış.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası, hoşnut-
luğu.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, broşür.
suret:
şekil, biçim.
şerait:
şartlar.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
talebe:
öğrenciler, tahsil görenler.
tavsiye:
öğütleme.
tebellür:
açığa, meydana çıkma,
belirme.
telâkki:
anlama, anlayış, görüş.
telif:
yazılmış, ortaya konulmuş
eser.
tetimme:
bir konuyu veya eseri
tamamlamak için eklenen kısım,
bir şeyin tam olması için gereken
şey; ek.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul, stil.
üstat:
bir ilim veya sanatta üstün
olan kimse.
akide:
inanç.
asır:
yüzyıl.
bilhassa:
her şeyden önce,
başta, hele, en çok, hususan,
hususî olarak, özellikle, mah-
sus.
ciddî:
gerçek, hakikat; mühim,
önemli.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri, İslâm dinini kabul
edenler.
ehl-i inkâr:
inkâr edenler, inan-
mayanlar.
eşrat-ı saat:
kıyamet alâmet-
leri.
hâdisat:
yeni olan şeyler, hâ-
diseler, olaylar.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
şeyin aslı ve esası.
ihbar:
haber verme, bildirme,
anlatma, duyurma.
ihbarat-ı gaybiye:
geçmiş ve-
ya gelecek zamana ait verilen
haberler.
ihtimal:
olabilirlik, bir şeyin
olabilmesi mümkün olma, ger-
çekleşebilirlik.
ihtiva:
içine alma, içinde bu-
lundurma.
iman:
hak dini kabul etme,
İslâm dinini kabul etme, İslâ-
mın gerekli olan esaslarına
inanma, Allah’a inanma.
istihkârâne:
küçümseyerek,
hor görürcesine, aşağılarcası-
na.
istihsan:
güzel bulma, beğen-
me.
istikbal:
gelecek, gelecek za-
man, ati.
kıymettar:
kıymetli, değerli,
pahalı.
lâtif:
çok hoş, güzel.
lisan:
dil.