Mûsa Aleyhisselâmlar gibi enbiyanın necatlarıyla te-
selli veriyor.
kur’ân-ı Azîmüşşan’ın elbette her harfinde on,
bazen yüz, bazen bin ve binler sevap bulunması ve
bütün cin ve ins toplansa onun mislini getirememe-
si ve bütün benîâdemle ve kâinatla tam yerinde ko-
nuşması ve her zaman milyonlar hafızların kalble-
rinde zevk ile yazılması ve çok tekrarla ve kesretli
tekraratıyla usandırmaması ve çok iltibas yerleri ve
birbirine benzeyen cümleleri olduğu hâlde bütün
kur’ân hafızı çocukların nazik ve basit kafalarında
mükemmel yerleşmesi ve hastaların ve az sözden
müteessir olan ve sekeratta olanların kulağında
mâ-i zemzem misillü hoş gelmesi gibi, kur’ân-ı Azî-
müşşan çok cihetlerle kudsî imtiyazları kazanır. Ve
sâni-i kâinat’ın mu’cizat-ı kudretini ve manidar su-
tur-i hikmetini ders vermekle lütf-i irşatta güzel bir
i’caz gösterir. Ve iki cihanın saadetlerini kendi şa-
kirtlerine kazandırır. tekrarı iktiza eden dua ve da-
vet, zikir ve tevhid kitabı dahi o olduğunu bildirmek
sırrıyla güzel, tatlı tekraratıyla bir tek cümlede ve bir
tek kıssada ayrı ayrı çok manaları, ayrı ayrı muha-
tap tabakalarına tefhim etmekte ve cüz’î ve adî bir
hâdisede, en cüz’î ve ehemmiyetsiz şeyler dahi na-
zar-ı merhametinde ve daire-i tedbir ve iradesinde
bulunmasını bildirmek sırrıyla tesis-i İslâmiyet’te ve
tedvin-i şeriatta sahabelerin cüz’î hâdiselerini dahi
nazar-ı ehemmiyete almasında; hem küllî düsturların
adî:
bayağı, aşağı, değersiz.
benîâdem:
Ademoğulları, insan-
lar.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
cihet:
yan, yön, taraf.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratık.
cüz’î:
kıymetsiz, önemsiz, tefer-
ruat.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas.
ehemmiyet:
önem.
enbiya:
nebiler, peygamberler.
hâdise:
olay.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen
ezberleyen ve okuyan kimse.
i’caz:
âciz bırakma, acze düşür-
me, âciz hâle getirme.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme, ih-
tiyaç hissedilme.
iltibas:
birbirine benzeyen şeyleri
şaşırıp karıştırma, birisini öteki
zannetme.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstünlük.
ins:
insan, beşer, Âdemoğlu.
irade:
dileme, isteme.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kesretli:
çokluğu olan, çok fazla.
kıssa:
ibret verici hikâye.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
küllî:
çok, büyük, çok miktarda.
lütf-i irşat:
Allah’ın, lütfuyla in-
sanları hidayete erdirmesi.
mâ-i zemzem:
Zemzem suyu.
manidar:
anlamlı, manalı, mana
taşıyan.
misil:
benzer, eş, nazır, tıpkısı.
misillü:
benzeri, gibi, aynısı, ben-
zer gibi, eş kabîlinden.
mu’cizat-ı kudret:
kudret mu’ci-
zeleri.
muhatap:
hitap olunan, kendisi-
ne söz söylenilen, konuşulan kim-
se.
müteessir:
teessüre kapılan, his-
leriyle oynanmış, üzülmüş, hüzün-
lü, kederli, mahzun.
nazar-ı ehemmiyet:
pek
önemli görerek, pek mühim
olduğunu düşünerek olan ba-
kış.
nazar-ı merhamet:
merha-
metli bakış.
nazik:
narin, ince.
necat:
kurtuluş, kurtulma, ha-
lâs, selâmet.
saadet:
mutluluk.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in mübarek yü-
zünü görmekle şereflenen ve
onun sohbetlerine katılan
mü’min kimse.
Sâni-i Kâinat:
kâinatı mükem-
mel bir sanatla yaratan Allah.
sekerat:
ölmek üzere olan bir
kişinin kendinden geçmesi.
sevap:
Allah’ın rızasına sebep
olan hayırlı hareket, güzel iş
ve davranış.
sutur-i hikmet:
hikmet satır-
ları.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tedvin-i şeriat:
İslâmî hüküm-
lerin bir araya getirilmesi, top-
lanması, tasnif edilmesi, sınıf-
landırılması.
tefhim:
bildirmek, bildirilme,
tebliğ.
tekrarat:
tekrarlar.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me, güzel sözler söyleyerek
rahatlatma.
tesis-i İslâmiyet:
İslâmiyetin
doğuşu, kuruluşu ve yayılışı,
kökleşmesi.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, Allah’ın varlığını, bir-
liğini, dengi ve ortağı bulun-
madığını kabul etme.
zikir:
anma, anılma, adını an-
ma, hatıra getirme, iyilikle an-
ma.
f
ihriST
| 1214 | Şualar