dersi denizli hapsindeki mahpuslar okumalarıyla o
hapisler tam bir kanaat-i imaniye aldıklarını üstadı-
mıza bildirmişler ve “Ahiretimizi de tam öğrenelim
ki, nefsimiz ve zamanın şeytanları bizi yoldan çıka-
rıp daha böyle hapislere girmeyelim” demelerine
karşı üstadımız gayet mufassal olarak risale-i
nur’dan derin hakikatleri hülâsa ederek, Altıncı Me-
selede “Hâlık’ımızı arzdan semavattan sorduk. on-
lar, fenlerin dilleriyle Hâlık’ımızı güneş gibi tanıttır-
dılar. Aynen şimdi de ahiretimizi başta o bildiğimiz
rabbimizden, sonra peygamberimizden (
AsM
), son-
ra kur’ân’ımızdan ve mukaddes kitaplardan ve me-
lâikelerden, sonra kâinattan sorup, her birinden al-
dığı manevî cevaplarla tam bir dersi, o hapislere, bu
Yedinci Meselede gayet güzel olarak bildirmiş ve
tam izah etmiştir.
SEKİZİNCİ MESElE
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
349
Bu Meselenin üssülesası ahirete imandır. Bu me-
seleyi üstadımız daire daire içinde gayet güzel mi-
sallerle izah etmiş ki, buna karşı hiçbir dinsizin ve
hiçbir feylesofun itirazına meydan bırakmamıştır.
Hülâsa olarak gayet kısa işaretlerle bu hakikatlerin
hakikatini şu Fihriste bir nebzecik yazıyoruz.
Bu Meselenin Birinci Meyvesi: İnsan sair hayva-
nata muhalif olarak hanesiyle alâkadar olduğu gibi
dünya ile alâkadardır ve akaribiyle münasebettar ol-
duğu gibi nev-i beşer ile de ciddî ve fıtrî olarak
Şualar | 1207 |
f
ihriST
misal:
örnek.
mufassal:
tafsilâtlı olarak açıkla-
nan, uzun uzadıya açıklanıp anla-
tılan, ayrıntılı, detaylı.
muhalif:
muhalefet eden, aykırı-
lık gösteren, uymayan, bir fiil ve-
ya düşünceye karşı gelen.
mukaddes:
takdis edilmiş, müba-
rek, ayıp ve noksanlardan kurtul-
muş, kutsal, aziz, temiz.
münasebettar:
ilgili, alâkalı, bir
şeye uygun ve yakın olan.
nebze:
bir parça, az şey, az mik-
tar, azıcık.
nefis:
kulun kötü ve günah olan
hâl ve huyları, süflî arzuları.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan so-
yu; insanlar.
peygamber:
Allah’ın elçisi, Allah
tarafından haber getirerek İlâhî
emir ve yasakları insanlara tebliğ
eden elçi, haberci, nebi, resul.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
sair:
diğer, başka, gayri, öteki.
semavat:
semalar, gökler.
şeytan:
tamamen kötü olan ve
kötülüğe teşvik eden varlık.
üstat:
bir ilim veya sanatta üstün
olan kimse.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
akarip:
akrabalar.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
arz:
yer, yer yüzü.
feylesof:
felsefe ile uğraşan,
filozof.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki, doğuş-
tan olan.
fihriste:
bir kitapta veya bir
dükkânda bulunan şeyleri sı-
rayla gösteren liste.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
şeyin aslı ve esası.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hane:
ev, mesken, beyt, ika-
met edilen yer.
hayvanat:
hayvanlar.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası,
temel kısmı.
hülâsa:
kısaca, sözün kısası.
izah:
açıkça ortaya koyma,
açıklama yapma, bir konuyu
ayrıntılarıyla ortaya koyma,
eksiksiz anlatma.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kanaat-i imaniye:
imanî ka-
naat, imana ait düşünce, fikir;
imanî meselelerde tam ikna
olma, imanın vermiş olduğu
kanaat.
mahpus:
hapsedilmiş olan,
mevkuf.
melâike:
melekler, feriştehler;
nurdan yaratılmış, fıtratları sa-
fî, makamları sabit olan, Al-
lah’ın emirlerine tam itaat eden
mahlûklar.