İkinci kısım Fihristte ise, yine onuncu Şua na-
mıyla, risale-i nur’un Isparta havalisindeki halis şa-
kirtleri tarafından kaleme alınmış ve her bir nur Şa-
kirdi kendi âyinelerinin kabiliyet ve renklerine göre
o risalelerden tecelli eden envarını satırlara aksettir-
meye çalışmışlardır. risale-i nur’un şahs-ı manevî-
sinin birer ferdi bulunan bu kahraman, fedakâr,
mümtaz nur Şakirtleri, bu
Fihrist
ile nesl-i ati için
en kıymettar eserlerden birisini bırakmışlardır.
Bu
Fihrist Risalesi
gayet ehemmiyetlidir. Çünkü
çeşit çeşit ve manevî marazlara müptelâ bu asır in-
sanlarına lütfedilen ve kevser-i kur’ânîden akan
muslukların adedi ve eczahane-i kur’âniyedeki tir-
yak ve panzehir dolaplarının sayısı yüz otuza baliğ
olmaktadır. Her bir dolapta çok kavanozlar vardır.
Yani, her bir risale bir ecza dolabı ve o risalelerde-
ki “nokta, nükte, işaret, reşha, pencere, basamak,
hakikat, mevkıf ve mesele”ler diye verilen isimler, o
çok muhtaç olduğumuz ilâç kavanozlarıdır.
Hakikate susamış ve bu zamanın dalâlet tehlike-
lerinden kurtulmak isteyen ve hikmet-i kur’âniyeye
muhalif olan felsefe ile yaralanan ve nefis ve şeyta-
nın türlü türlü iğfalâtlarına kapılmış manevî hasta-
lar, bu eczahanede kendi hastalıklarına en münasip
ilâcı almak için, ya bütün eczahane-i kur’âniyenin
dolaplarını ve o dolapların içindeki kavanozları birer
birer arayacaklar, bulacaklar; veyahut eczahane-i
kur’âniyedeki bütün dolapların numaralarını ve her
akis:
yansıma.
asır:
yüzyıl.
âyine:
ayna, mirat.
baliğ:
ulaşmış.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak, doğru yoldan ay-
rılma, azma, batıla yönelme.
eczahane-i Kur’ân:
ehemmiyet:
önem.
envar:
nurlar, ziyalar, aydınlıklar,
ışıklar, parlaklıklar.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
felsefe:
dine dayanmayan, haki-
kati bulamayan, hakikatlara sırt
çeviren, çelişkiler içinde bocala-
yan düşünce sistemi.
fert:
şahıs, kişi.
fihrist:
bir kitabın başında veya
sonunda yer alan ve kitabın için-
de neler bulunduğunu gösteren
cetvel, indeks.
fihriste:
bir kitapta veya bir dük-
kânda bulunan şeyleri sırayla gös-
teren liste.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir şeyin
aslı ve esası.
halis:
hilesiz, katıksız, karışıksız,
saf, duru.
havali:
etraf, çevre, civar, yöre,
dolay.
hikmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’a mah-
sus hikmet, Kur’ân’ın hikmeti.
iğfalât:
iğfal etmeler, aldatmalar,
aldatışlar, kandırmalar.
kabiliyet:
yetenek.
kıymettar:
kıymetli, değerli, pa-
halı.
lütuf:
ikram ve yardımda bulun-
ma.
maraz:
hastalık.
mevkıf:
bölüm, kısım.
muhalif:
muhalefet eden, ay-
kırılık gösteren, uymayan, bir
fiil veya düşünceye karşı ge-
len.
mümtaz:
meziyetleriyle baş-
kalarından ayrılan, seçkin.
münasip:
uygun, yerinde.
müptelâ:
tutulmuş, tutkun,
bağımlı.
nam:
ad, isim.
nefis:
kulun kötü ve günah
olan hâl ve huyları, süflî arzu-
ları.
nesli ati:
gelecek nesil.
nükte:
herkesin anlayamadı-
ğı ince mana, ancak dikkat
edildiğinde anlaşılan ince söz
ve mana.
panzehir:
zehirin tesiri gider-
me özelliği olan madde.
reşha:
sızıntı, damla.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap, broşür.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs;
belli bir şahıs olmayıp, kendi-
sine bir şahıs gibi muamele
edilen şirket, cemaat, cemi-
yet gibi ortaklıklar; belli bir ki-
şi olmayıp bir cemaatten mey-
dana gelen manevî şahıs.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şeytan:
Hz. Âdem’in üstünlü-
ğünün kabulü anlamında ona
secde edilmesi ile ilgili İlâhî
emre uymadığı için semadan
kovulan ve o zamandan beri
Âdem oğullarını doğru yoldan
çıkartmaktan geri durmayan
lânetlenmiş varlık, iblis.
tecelli:
açılıp belirme, açıkça
ortaya çıkma, aydınlanma.
tiryak:
en iyi çare, baş ilâç.
f
ihriST
| 1202 | Şualar