görülen iki büyük hakikatle, pek geniş bir surette
berahin-i ulûhiyeti izah eder.
İkinci Bab
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
240
Berahin-i vahdaniyete dair üç menzil olup, her
bir menzil üç dört hakikati muhtevidir.
Birinci Menzil:
kâinatı baştan başa istilâ eden
dört hakikattir. Birincisi, şirk ve küfrü reddeden ulû-
hiyet-i mutlaka hakikatidir. İkinci hakikat, şirk ve
küfrü tardeden rububiyet-i mutlaka hakikatidir.
üçüncü hakikat, hiçe vücut veren ve şirkin amansız-
lığını gösteren kemalât hakikatidir. dördüncü haki-
kat, şirkin vücudunu hiçlik ve yokluk vadilerine atan
hâkimiyet-i mutlaka hakikatidir.
İkinci Menzil:
Azamet-i kibriya ve âsâr-ı İlâhiye
menzili olup, beş hakikati muhittir.
Birincisi
, şirki kökünden kesip imha eden aza-
met-i kibriya hakikatidir.
İkincisi
, hikmet ve irade, mazharların adem-i ka-
biliyetlerinden başka tahdit altına alınmayan ve be-
rahin-i vahdaniyetin hadsiz nüktelerinden üç ayetin
üç nüktesiyle ispat ve izah edilen ef’al-i rabbaniye-
yi muhit hakikatidir.
Üçüncüsü
, mevcudatın icatlarında görülmüş bu
sür’at içindeki kesret ve bu mükemmel intizam için-
deki sühulet ve bu hüsn-i sanat içindeki maharet ve
bu ihtilât içindeki kıymettarlık ve bu mebzuliyet
Şualar | 1197 |
f
ihriST
ğine inanmama, Ona yakışmaya-
cak sıfatlar yükleme.
maharet:
mahirlik, ustalık, bece-
riklilik, hüner.
mazhar:
sahip.
mebzuliyet:
ucuzluk, bolluk, çok-
luk.
menzil:
yer, mekân.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar, yaratılmış şey-
lerin tamamı, kâinat.
muhit:
ihata eden, etrafını çevi-
ren, kuşatan, saran.
muhtevi:
ihtiva eden, içine alan,
içinde bulunduran, kapsayan.
nükte:
herkesin anlayamadığı in-
ce mana, ancak dikkat edildiğin-
de anlaşılan ince söz ve mana.
rububiyet-i mutlaka:
Mutlak ru-
bubiyet, sınırsız, hiç bir kayıt ve
şarta tâbi olmayan Rablık; her şe-
yi kuşatan ve emri altında bulun-
duran, terbiye eden Allah’ın ka-
yıtsız, şartsız terbiye ediciliği.
suret:
şekil, biçim.
sühulet:
kolaylık.
sür’at:
çabukluk, hız, acele.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Allah’tan
başka yaratıcının bulunduğuna
inanma, birden çok tanrı bulun-
duğunu kabul etme, Allah’tan baş-
ka şeylere tapma, müşriklik, kü-
für.
tahdit:
hudutlandırma, sınırlama.
tard:
kovma, çıkarma, uzaklaştır-
ma, sürme.
ulûhiyet-i mutlaka:
hiçbir kayda
ve şarta bağlı olmaksızın ilâh ol-
ma, mutlak ilâhlık.
vücut:
var olma, var oluş, varlık.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si, Kur’ân’ın surelerini oluştu-
ran İlâhî söz.
azamet-i kibriya:
haşmetin,
azametin, celâlin büyüklüğü.
bab:
kısım, bölüm, bahis.
ef’al-i rabbaniye:
Allah’ın ken-
di Zatına mahsus ve Rab ismi-
nin tecellisi olan fiilleri.
had:
sınır, son.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
şeyin aslı ve esası.
icat:
vücuda getirme, getiril-
me, yoktan var etme, ibda.
ihtilât:
karışma.
imha:
bozma, yok etme, mah-
vetme, ortadan kaldırma, yık-
ma.
intizam:
düzgün olma, düz-
gün dizilme, düzgünlük, ter-
tipli olma.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapma veya yapmama konu-
sunda karar verebilme ve bu
kararı yerine getirme gücü.
ispat:
delil ve şahit göstere-
rek doğruyu ortaya koyma,
doğruyu delillerle gösterme.
istilâ:
kaplama.
izah:
açıkça ortaya koyma,
açıklama yapma, bir konuyu
ayrıntılarıyla ortaya koyma,
eksiksiz anlatma.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kemalât:
faziletler, iyilikler, ke-
maller, olgunluklar, mükem-
mellikler.
kesret:
çokluk, bolluk, fazla-
lık, ziyadelik.
kıymettar:
kıymetli, değerli,
pahalı.
küfür:
Allah’ın varlığına, birli-