etmelerinin sırr-ı hikmeti nedir?” suallerine karşı üç
cihetle gayet mühim ve nuranî bir cevap verir.
Birinci Cihet
: gerçi Hazret-i İbrahim (
As
) Haz-
ret-i Muhammed’e (
AsM
) yetişmiyorsa da, fakat
onun âli enbiya olduğunu ve Muhammed Aleyhissa-
lâtü Vesselâmın âli ise evliya olduğunu, evliya ise
enbiyaya yetişmediğini ve âl hakkında bu duanın
parlak bir surette kabul olduğunu ve Âl-i Muham-
med’den (
AsM
) yalnız iki zatın, yani Hasan ve Hüse-
yin’in (
rA
) nesillerinden gelen ve
(1)
n
?«/
FBG n
ôr
°Sp
G »/
æn
H p
ABÉ n
«p
Ñr
fn
Én
c »/
às
eo
G o
ABÉ n
ªn
?o
Y
hadisine mazhar olan
ve ekser tariklerin reisleri bulunan büyük zatlar hak-
kındaki bu daimî duanın makbul olduğunu gösterir.
İkinci Cihet
: Bu tarzdaki salâvatın vech-i tahsisi
ve hikmeti ise, insanın en mükemmeli ve en nura-
nîsi olan enbiya ve evliya kafile-i kübrasının açtıkları
yolda ve şaşırmaları mümkün olmayan o cemaat-i
azîmeye o sırat-ı müstakimde iltihak ve refakat etti-
ğini tahattur etmekle şübehat-ı şeytaniyeden kurtu-
lacağını ve bu kafilenin bu kâinat sahibinin en mü-
kemmel masnuu ve makbul dostları olduklarına şa-
hit, daima mu’cizeler ile onlara muavenet-i gaybiye
gelmesi ve muarızlarına her vakit musibet-i semavi-
ye inmesi olduğunu ve Fatiha’da
(2)
r
ºp
¡r
«n
?n
Y n
âr
ªn
©r
fn
G n
øj/
òs
dG n
•Gn
ô°p
U
o kafile-i nuraniyeye
aleyhissalâtü vesselâm:
Salât ve
selâm onun üzerine olsun,” anla-
mında Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in (a.s.m.)ismini duyun-
ca söylenmesi sünnet olan dua.
Âl-i Muhammed:
Hz. Muham-
med’in (a.s.m.) neslinden gelen-
ler.
cemaat-i azîme:
büyük ve kala-
balık cemaat, topluluk.
cihet:
görüş, görüş açısı.
cihet:
yan, yön, taraf.
daimî:
sürekli, devamlı.
ekser:
en çok, daha ziyade.
enbiya:
nebiler, peygamberler.
evliya:
keramet sahibi olanlar,
erenler, velîler, ulular.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkasına ait
söz, iş veya davranış.
hikmet:
gaye, amaç.
iltihak:
karışma, katılma, eklen-
me, sonradan girme.
kafile:
birlikte yolculuk eden top-
luluk; zümre, fırka.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
makbul:
kabul edilmiş olan,
alınan, reddedilmeyen.
masnu:
sanatla yapılmış, sa-
nat değeri yüksek.
mazhar:
sahip olmuş, erişmiş.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
nesil:
kuşak, nesil.
nuranî:
mübarek ve saygı
uyandıran yüz ve görünüşe
sahip olan.
refakat:
refiklik, arkadaşlık,
yoldaşlık, yol arkadaşlığı.
reis:
baş, başkan, âmir, bir
topluluğun en üst idarecisi.
salâvat:
Hz. Muhammed’e
(a.s.m.) rahmet ve esenlik di-
leme, ona saygı gösterme, sa-
lât ve selam etme; Hz. Pey-
gambere memnuniyet ve bağ-
lılık için yapılan dualar.
sırat-ı müstakim:
Allah’ın gös-
terdiği hidayet yolu.
sırr-ı hikmet:
hikmet sırrı, her-
kesin bilmediği gizli sebep.
sual:
soru.
suret:
şekil, biçim.
tahattur:
hatırlama, hatıra ge-
tirme.
tarik:
yol, cadde.
tarz:
biçim, şekil, suret.
vech-i tahsis:
tahsisin sebebi.
zat:
kişi, şahıs, fert.
1.
Ümmetimin âlimleri, Benîisrailin peygamberleri gibidir. (Keşfü’l-Hafâ, 2:64.)
2.
Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna. (Fatiha Suresi: 6.)
f
ihriST
| 1192 | Şualar