Şualar - page 1193

baktığı gibi
(1)
n
Ú
u
dBÉ°s
†dG n
’n
h r
ºp
¡r
«n
?n
Y p
܃o
°†r
¨n
Ÿr
G p
ôr
«n
Z
muarız-
larına baktığını parlak bir surette gösterir.
Üçüncü Cihet
: Verilmesi vaat olunan Makam-ı
Mahmûd gibi bir şeyin mükerreren dua ile istenil-
mesi ise, istenilen Makam-ı Mahmûd olduğuna gö-
re, o bir uç olup, onun istenilmesiyle âlem-i beka ve
haşirden sonra Cennet gibi mühim şeylerin verilme-
sine sebep olduğunu ve o beka âleminin gelmesiyle
haşr-i ekberde Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâ-
ma verilecek Makam-ı Mahmûdun umum ümmete
şefaatkâr olacağına bir işaret ve bir müjde olduğunu
ve Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ümmetinin
saadetiyle pek alâkadar olduğundan, ümmetinin sa-
lâvat ve rahmet ve dualarına ihtiyaç gösterdiğini
parlak bir surette beyan eder.
Bu risale, ehl-i imanın müttakî kısmına miraç-ı
asgar olan namazda Cenab-ı Hakka yakışır bir tarzı
gösterdiğinden, her vakit mütalâa edip o tarzı bul-
maya gayret etmeleri lâzım olduğunu bildirir büyük
bir hazine-i esrardır.
Küçük Ali
Yedinci Şua
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
163
Ayetü’l-Kübra
ve
Asa-yı Mûsa
ve otuz üç merte-
beli bir mirkat-i hakikat namlarını alan ve risale-i
nur hakikatlerinin bir hülâsası ve bir fihristesi ve şu
Şualar | 1193 |
f
ihriST
mirac-ı asgar:
küçük miraç; ku-
lun namazı.
muarız:
muhalefet eden, karşı çı-
kan, muhalif.
musibet-i semaviye:
semavî mu-
sibet, gökten gelen belâlar, musi-
betler.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mükerreren:
mükerrer olarak, tek-
rar olarak, tekrar be tekrar.
mütalâa:
bir konuda karar vere-
bilmek için iyice düşünme.
müttakî:
ittika eden, sakınan, çe-
kinen, günah ve haramdan uzak
duran, takva sahibi.
nam:
ad, isim.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama, şefkat gös-
terme.
saadet:
mutluluk.
salâvat:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
rahmet ve esenlik dileme, ona
saygı gösterme, salât ve selam
etme; Hz. Peygambere memnuni-
yet ve bağlılık için yapılan dualar.
suret:
tarz, şekil, biçim.
şahit:
tanık.
şefaat:
birinden başkasının adına
bir ricada bulunma, kusurlarının
veya suçunun bağışlanmasını di-
leme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
umum:
bütün.
ümmet:
Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i beka:
sonsuzluk âle-
mi, ahiret.
aleyhissalâtü vesselâm:
Sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun,” anlamında Peygamberi-
miz Hz. Muhammed’in
(a.s.m.)ismini duyunca söylen-
mesi sünnet olan dua.
asa-yı Mûsa:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin bir eseri.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonu
olmama, bulunduğu hâlde kal-
ma.
beyan:
anlatma, açık söyle-
me, bildirme, izah.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cihet:
görüş, görüş açısı.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri, İslâm dinini kabul
edenler.
fihriste:
bir kitapta veya bir
dükkânda bulunan şeyleri sı-
rayla gösteren liste.
hakikat:
gerçek.
haşir:
insanların öldükten son-
ra tekrar diriltilip Allah’ın hu-
zurunda toplanmaları.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası,
temel kısmı.
mertebe:
derece, basamak.
1.
Kendilerine gazap ettiklerinin ve yoldan sapmışların yoluna değil. (Fatiha Suresi: 7.)
1...,1183,1184,1185,1186,1187,1188,1189,1190,1191,1192 1194,1195,1196,1197,1198,1199,1200,1201,1202,1203,...1581
Powered by FlippingBook