etmekle bütün enbiya ve asfiya ve evliyalar ile ve
kütüb-i mukaddese ile hakkalyakin, aynelyakin, il-
melyakin suretinde dâr-ı ahiretin mevcudiyetini ve
beka-i ruhun kat’iyetini ve mahz-ı hak ve hakikat ol-
duklarını izah eder ve güneş gibi izhar eder.
Bu dokuzuncu Şua haşrin ispatında o kadar ha-
rika ve kat’î ve kuvvetlidir ki, en muannide dahi tas-
dike mecbur eder ve etmiş ve ediyor ve edecek in-
şaallah.
Risale-i Nur Talebelerinden
Tahirî ve Abdullah Çavuş
Onuncu Şua
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
301
Fihriste risalesinin İkinci kısmıdır.
risale-i nur’un umum fihristesi iki risalede cem
olunmuştur. Bunlardan birincisi on Beşinci lem’a-
dır ki, risale-i nur’un sözleri, Mektubatı ve on Be-
şinci lem’aya kadar olan risalelerin fihristeleri olup,
bu lem’ada toplanmıştır. on Beşinci lem’adan iti-
baren lem’alar ve Şuaların fihristeleri ise bu onun-
cu Şuadır.
on Beşinci lem’a namındaki risale-i nur’un Bi-
rinci kısım Fihristesini üstadımız risale-i nur ecza-
larının mevzularına ve kısmen gayelerine işaret ede-
rek telif etmişler. Âdeta hülâsa edilse, haplar
nev’inde büyük bir eczahanedeki ilâçların listesini
gösterir bir fihrist olarak yazmışlardır.
Şualar | 1201 |
f
ihriST
olarak bilme, tanıma, kabul etme;
aksi mümkün olmayan açık, ke-
sin ve sağlam bilgi.
inşaallah:
Allah isterse, Allah di-
lerse, Allah’ın emri olursa, Allah
izin verirse manalarında kullanı-
lan bir dua.
ispat:
delil ve şahit göstererek
doğruyu ortaya koyma, doğruyu
delillerle gösterme.
izah:
açıkça ortaya koyma, açık-
lama yapma, bir konuyu ayrıntı-
larıyla ortaya koyma, eksiksiz an-
latma.
kat’î:
kesin.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kısmen:
kısmî olarak, bütün de-
ğil, bir kısım, bir bölüm olarak ve-
ya bazı bakımdan, bazı yönden.
kütüb-i mukaddese:
mukaddes
kitaplar (Tevrat, Zebur, İncil ve
Kur’ân-ı Kerîm).
mahz-ı hak:
hakkın tâ kendisi.
mevcudiyet:
mevcut olma, var-
lık.
mevzu:
konu.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
nam:
ad, isim.
nevi:
ceşit.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, broşür.
suret:
şekil, biçim.
talebe:
öğrenciler, tahsil görenler.
tasdik:
doğruluğunu kabul etme,
doğrulama, gerçekliğini kabul et-
me.
telif:
yazılmış, ortaya konulmuş
eser.
umum:
bütün.
üstat:
bir ilim veya sanatta üstün
olan kimse.
asfiya:
safiyet, kemalât ve tak-
va sahibi olan, Hz. Peygambe-
rin (a.s.m.) vârisi hükmünde,
onun meslek ve gayelerini ha-
yata geçirmeye ve tatbike ça-
lışan âlim zatlar.
aynelyakin:
gözle görür de-
recede inanma; bir şeyi göre-
rek ve seyrederek bilme.
beka-i ruh:
ruhun ebedîliği,
sonsuzluğu, ölümsüzlüğü.
cem:
toplama, toplanma, bir
yere getirme, biriktirme, yığ-
ma.
dâr-ı ahiret:
ahiret yurdu.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
eczahane:
eczacı dükkânı, ilâç
satılan, ilâç yapılan yer.
enbiya:
nebiler, peygamber-
ler.
evliya:
keramet sahibi olan-
lar, erenler, velîler, ulular.
fihrist:
bir kitabın başında ve-
ya sonunda yer alan ve kita-
bın içinde neler bulunduğunu
gösteren cetvel, indeks.
fihriste:
bir kitapta veya bir
dükkânda bulunan şeyleri sı-
rayla gösteren liste.
gaye:
maksat, meram, hedef.
hakikat:
gerçek.
hakkalyakin:
marifet merte-
besinin en yükseği; bir şeyi
yaşayarak, içine girerek, doğ-
ruluğundan şüpheye asla yer
bırakmayacak biçimde kesin
olarak bilme.
haşir:
insanların öldükten son-
ra tekrar diriltilip Allah’ın hu-
zurunda toplanmaları.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası,
temel kısmı.
ilmelyakin:
yakîn ile bilme,
bir şeyi ilim ve delil ile kesin