oN BİrİNCİ MESElE
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
403
Meyve’
nin on Birinci Meselesinin bir meyvesi
Cennet ve biri saadet-i ebediye ve biri rü’yetullahtır.
Bu şecere-i kudsiyenin hadsiz küllî ve cüz’î meyve-
lerinden yüzer numunelerin risale-i nur’da gayet
parlak bir şekilde üstadımız beyan etmiştir. Bu me-
seledeki beyanatın fihristesinin yalnız hangi mevzua
ait olduğunu kısaca bildirmek istedik. Merak eden-
ler
Siracünnur’
a ve
Meyve
’nin on birinci meselesi-
ne dikkatle baksınlar.
Bu Mesele, meleklere iman meyvesinin bir
cüz’üdür. üstadımız diyor ki: “Bir gün duada, ‘Yâ
rabbi! Cebrail, Mikâil, Azrail, İsrafil hürmetlerine ve
şefaatlerine, beni cin ve insin şerlerinden muhafaza
eyle’ mealindeki duayı dediğim zaman, herkesi titre-
ten ve dehşet veren Azrail namını zikrettiğim vakit
gayet tesellidar ve sevimli bir hâlet hissettim.
“elhamdülillâh” dedim. Azrail’i cidden sevmeye baş-
ladım ve çünkü insanın en kıymetli ve üstünde titre-
diği malı, onun ruhudur. onu ziyandan ve fenâdan
ve başıboşluktan muhafaza etmek için kuvvetli ve
emin bir ele teslim etmek derin bir sevinç verdiğini
kat’î hissettim. Ve o anda insanın amelini yazan
melekler hatırıma geldi. Baktım, aynen bu meyve gi-
bi çok tatlı meyveleri var. Her insan kıymetli fiilini
bâkîleştirmek için iştiyakla kitabet ve şiir, hatta sine-
ma ile hıfzına çalışır. Hususan o fiillerin Cennette
bâkî meyveleri bulunsa, daha ziyade merak eder.
amel:
fiil, iş, emek.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gelmez,
bitip tükenmez, ölmez, sonsuz.
beyan:
anlatma, açık söyleme, bil-
dirme, izah.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
cidden:
şaka olmayarak, gerçekten,
ciddî olarak.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratık.
cüz:
kısım, parça, bölük.
cüz’î:
az, parçaya ait olan, pek az.
dehşet:
büyük korku hâli, korkma,
ürkme.
Elhamdülillâh:
Allah’a hamd olsun,
hamd Allah’a aittir.
emin:
inanılır, güvenilir.
fenâ:
yok olma, yokluk, geçip git-
me, son bulma, ölümlülük.
fihriste:
bir kitapta veya bir dük-
kânda bulunan şeyleri sırayla gös-
teren liste.
fiil:
iş, oluş, davranış, hareket.
had:
sınır, son.
hâlet:
hâl, suret, keyfiyet.
hıfz:
ezberleme, zihinde saklama,
hatırda tutma.
his:
anlama, sezme, idrak.
hususan:
bilhassa, ayrıca, başkaca,
hususî olarak.
hürmet:
haysiyet, şeref.
iman:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla
arzu etme.
kat’î:
kesin.
kıymet:
değer.
kitabet:
yazı yazma, bir mad-
deyi kaidelerine uygun şekilde
kaleme alma.
küllî:
külle ilgili, bütüne ait,
umumî, bütün, hepsi.
meal:
anlam, mana, mefhum,
mazmun, kavram.
mevzu:
vaz olunmuş, konul-
muş, yerleştirilmiş.
muhafaza:
koruma, saklama.
nam:
ad, isim.
numune:
örnek, misal, örnek
olarak gösterilen.
rü’yetullah:
Allah’ı görme, Al-
lah’ın görülmesi; kulların ahi-
rette, Cennette Allah’ı görme-
si.
saadet-i ebediye:
zevalsiz,
sonu olmayan mutluluk, son-
suz mutluluk.
şecere-i kudsiye:
kutsal, mü-
barek ağaç.
şefaat:
birinden başkasının
adına bir ricada bulunma, ku-
surlarının veya suçunun ba-
ğışlanmasını dileme.
şer:
kötülük.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me, güzel sözler söyleyerek
rahatlatma.
üstat:
bir ilim veya sanatta
üstün olan kimse.
zikir:
anma, anılma, adını
anma, hatıra getirme, iyilikle
anma.
ziyade:
çok, fazla.
ziyan:
zarar, kayıp.
f
ihriST
| 1216 | Şualar