Cenab-ı kibriya’ya münacat olan şu yekta ravza-i
hakikat hatime-i tazarru ve niyazını şöyle bağlar ki:
“Yâ rabbi ve yâ rabbe’s-semavati ve’l-Aradîn!
Yâ Hâlıkî ve yâ Hâlık-ı külli Şey! gökleri yıldızlarla,
zemini müştemilâtıyla ve umum mahlûkatı bütün
keyfiyatıyla halk ve inşa ve ibda ve teshir eden kud-
retinin, iradetinin, hikmetinin, hâkimiyetinin, rah-
metinin hakkı için, nefsimi bana teshir eyle, âmin.
Ve matlûbumu musahhar kıl, âmin. kur’ân’a, ima-
na hizmet için, insanların kalblerini risale-i nur’a
musahhar kıl, âmin. Hem bana hem ihvanıma
iman-ı kâmil ver, âmin. Ve hüsn-i hatime nasip et,
âmin. Ve Hazret-i Mûsa’ya (
As
) denizi ve Hazret-i
İbrahim’e (
As
) ateşi ve Hazret-i davud’a (
As
) dağ ve
demiri ve Hazret-i süleyman’a (
As
) cin ve insi ve
Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma şems
ve kameri teshir ettiğin gibi, risale-i nur’a âlem-i
İslâm’daki kalbleri ve akılları musahhar kıl, âmin.
Beni ve risale-i nur talebelerini nefis ve şeytan
şerlerinden ve kabir azabından ve Cehennem ate-
şinden muhafaza eyle, âmin. Ve Cennetü’l-Fir-
devs’te mes’ut kıl, âmin” kelimat-ı niyaziyeleriyle ih-
titam eden şu Münacat, ehl-i imanın lâzıme-i gayr-i
mufarıkı olmaya çok lâyık olduğu aşikâr olmasın-
dan, ziyade izaha lüzum görülmedi.
M. Sabri
(rahmetullâhi aleyh)
Şualar | 1181 |
f
ihriST
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
ins:
insan, beşer, âdemoğlu.
inşa:
vücuda getirme, yaratma.
iradet:
irade, istek, dileme.
izah:
açıkça ortaya koyma, açık-
lama yapma, bir konuyu ayrıntı-
larıyla ortaya koyma, eksiksiz an-
latma.
kabir:
ölüleri defnetmek için ka-
zılan çukur, mezar, sin, merkad.
kamer:
Ay.
keyfiyat:
nitelikler.
kudret:
güç, kuvvet, takat, ikti-
dar.
lüzum:
lâzım olma hâli, işe yara-
ma, gerekme.
mahlûkat:
yaratılmışlar, yaratık-
lar, Allah tarafından yaratılanlar.
matlûp:
talep edilen, istenilen,
aranılan şey.
mes’ut:
saadetli, bahtlı, bahtiyar,
kutlu.
muhafaza:
koruma, saklama.
musahhar:
boyun eğen, emir al-
tına giren; teshir edilmiş, ele geçi-
rilmiş, fethedilmiş.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma, Onun manevî huzurunda
tazarru ve niyazda bulunma.
müştemilât:
şümulünde olan şey-
ler, içinde bulunanlar, teferruat,
müştemilât.
nasip:
Allah’ın kısmet ettiği şey.
nefis:
kulun kötü ve günah olan
hâl ve huyları, süflî arzuları.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama, şefkat gös-
terme.
rahmetullâhi aleyh:
Allah’ın rah-
meti onun üzerine olsun.
şems:
güneş.
şer:
kötülük.
şeytan:
Hz. Âdem’in üstünlüğü-
nün kabulü anlamında ona secde
edilmesi ile ilgili İlâhî emre uyma-
dığı için semadan kovulan ve o
zamandan beri Âdem oğullarını
doğru yoldan çıkartmaktan geri
durmayan lânetlenmiş varlık, ib-
lis.
teshir:
emri altına alma, emrine
itaat ettirme, boyun eğdirme.
umum:
bütün.
yâ rabbi:
ey Rabbim, ey Allah’ım.
yekta:
eşsiz, benzersiz.
zemin:
yeryüzü.
ziyade:
çok, fazla.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
aleyhissalâtü vesselâm:
Sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun,” anlamında Peygamberi-
miz Hz. Muhammed’in
(a.s.m.)ismini duyunca söylen-
mesi sünnet olan dua.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında du-
anın sonunda söylenir.
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
Cenab-ı Kibriya:
Yüce Rab,
azamet ve kudreti sonsuz, şe-
ref ve azamet sahibi olan Ce-
nab-ı Allah.
Cennetü’l-Firdevs:
Firdevs Cen-
neti; altıncı Cennet tabakası.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri, İslâm dinini kabul
edenler.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hâ-
kim olma hâli, hükmediş, hâ-
kimlik, egemenlik.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
Hâlık-ı Külli Şey:
kâinatta mev-
cut olan her şeyin yaratıcısı,
Allah.
halk:
yaratma, yaratış.
hizmet:
bir uğurda bir işin ya-
pılması için çalışma, o iş için
gayret gösterme, çabalama.
hüsn-i hatime:
iyi son.
ibda:
örneksiz olarak, eşsiz şe-
kilde yaratma.
ihtitam:
hitam bulma, sona
erme, iş bitme.
ihvan:
sadık, samimî, candan
dostlar, arkadaşlar.