İKİNCİ MaKaM
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
36
üç Muktazidir.
Birinci Muktazi:
tevhid ve vahdaniyeti aklına
sığdıramayıp kabul edemeyen, bilakis şirk içine
hâhnâhâh girenleredir.
Her fiil bir fail ister. Hâkim-i münferitliğin şe’n ve
muktazisi, istiklâl ve başkasının müdahalesini red-
detmektir. Bir tek işte müstebidâne iki âmir hâkim
bulunamaz; bulunsa, ihtilâl başlar, intizam bozulur,
hercümerç olur.
temsilleriyle nur-i vahdeti akıl ve kalbin merke-
zinde ay gibi parlatır, güneş gibi şualandırır bir kim-
ya-i saadettir.
İkinci Muktazi:
Vahdaniyeti kabulde akıl ve ruha
son derece bir sühulet ve şirkte müşkül bir suubet
bulunmasıdır. Çünkü, göz önünde olan hayvanat ve
nebatatın ihya ve imatesi, kendi kendine hem dava,
hem delildir. Bunlarda hiçbir kimsenin tesiri olama-
dığını ve bu ef’alin sırf bir emr-i rabbanî ile oldu-
ğunu takdir ve tasdik edemeyen şeklen insan olan-
lar, kendi vücutlarını divanece nefiy ve inkâr etmiş-
lerdir. Bütün mevcudatı adem-i zahirîden vücud-i
hariciyeye çıkaran zat-ı Bârî’ye intisap ve istinat,
bir neferin bir kumandan-ı azama intisap ve istina-
dıyla arkasındaki küllî kuvvetlere dayanarak tek ba-
şına bir müşiri esir ve bir şehri tehcir ve bir kal’ayı
teshir ederek harikulâde bir eseri gösterdiği gibi;
Şualar | 1173 |
f
ihriST
istinat:
dayanma.
kal’a:
kale.
kimya-i saadet:
ruhun maddiyat-
tan ayrılarak maneviyata geçme-
si.
Kumandan-ı azam:
En büyük ku-
mandan, her yere ve her şeye
hükmeden en büyük kumandan,
Allah.
küllî:
çok, büyük, çok miktarda.
makam:
bölüm.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar, yaratılmış şey-
lerin tamamı, kâinat.
muktazi:
gereken, lüzumlu olan;
gerekli sonuç.
müdahale:
karışma, el atma, ara-
ya girme, sokulma.
müstebidâne:
müstebitçe, müs-
tebit olana yakışır şekilde, keyfî
olarak ve baskıcı şekilde.
müşir:
en yüksek askerî derece,
mareşal.
müşkül:
güçlük, zorluk, engel.
nebatat:
bitkiler.
nefer:
asker.
nefiy:
inkâr etme.
suubet:
güçlük, zorluk.
sühulet:
kolaylık.
şeklen:
şekil olarak, şekilce, şekil
bakımından.
şe’n:
hâl, keyfiyet, durum, özellik,
yapı, istidat.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Allah’tan
başka yaratıcının bulunduğuna
inanma, birden çok tanrı bulun-
duğunu kabul etme, Allah’tan baş-
ka şeylere tapma, müşriklik, kü-
für.
şua:
ışık.
takdir:
beğenme, kıymet verme.
tasdik:
onaylama.
tehcir:
yurdundan çıkarma, hic-
ret ettirme, göç ettirme, sürme.
temsil:
örnek, benzetme.
teshir:
emri altına alma, emrine
itaat ettirme, boyun eğdirme; zap-
tetme, ele geçirme.
tesir:
etki.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, Allah’ın varlığını, birliğini, den-
gi ve ortağı bulunmadığını kabul
etme.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve var-
lığı, Allah’ın bir oluşu.
Zat-ı Bârî:
yaratan, yaratıcı zat,
Cenab-ı Allah.
adem-i zahirî:
görünürde ol-
mama, dışarıdan gözükmeme.
amir:
emreden, iş gösteren,
buyuran, buyurucu.
bilakis:
aksine, tersine, tam
tersi, tersine olarak.
dava:
takip edilen fikir, iddia,
ülkü.
delil:
kanıt.
divanece:
deliler gibi, delice,
akıl harici.
ef’al:
fiiller, işler, ameller.
emr-i rabbanî:
Allah’ın emri.
esir:
savaşta düşman eline dü-
şen kimse, tutsak.
fail:
işi yapan, fiili işleyen, ya-
pan, eden işleyen.
fiil:
iş, oluş, davranış, hareket.
hâkim:
her şeye hükmeden,
her şeyi hükmü altında tutan,
her şeye galip olan.
harikulâde:
fevkalâde, eşi ve
benzeri olmayan, görülmedik
derecede, olağanüstü.
hayvanat:
hayvanlar.
ihtilâl:
bozulma, bozukluk, ka-
rışıklık, keşmekeş, intizamsız-
lık.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme, yeniden hayata
döndürme.
imate:
ölüm hâline koyma,
yok etme.
inkâr:
reddetme, tanımama,
kabul ve tasdik etmeme, inan-
mama.
intisap:
mensup olma, bağ-
lanma, bir kimseye bağlı oluş.
intizam:
düzgün olma, düz-
gün dizilme, düzgünlük, ter-
tipli olma.
istiklâl:
kendi başına olma,
kimseye tâbi olmayıp kendi
kendine olma, kimseye bağlı
olmayış, bağımsızlık.