dalâlet nazarında ise, zevi’l-hayatın daire-i istifadesi
küçülür, maddî lezzetlere münhasırdır.
İman nazarında, semavat ve arzı ihata eden bir daire
kadar tevessü eder.
evet, bir mü’min, güneşi kendi hanesinin damında
asılmış bir lüks, kameri bir idare lâmbası addedebilir. Bu
itibarla şems, kamer, kendisine bir nimet olur. Binaena-
leyh mü’min olan zatın daire-i istifadesi semavattan da-
ha geniş olur.
evet, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan
(2)
p
ôr
ën
Ñr
dGn
h u
ôn
Ñr
dG ?p
a Én
e r
ºo
µn
d n
ôs
în
°Sn
h
(1)
@n
ôn
ªn
?r
dGn
h n
¢ùr
ªs
°ûdG o
ºo
µ`n
d n
ôs
în
°Sn
h
ayetlerin belâgati ile, imandan neş’et eden şu harika ih-
sanlara, in’amlara işaret ediyor.
YEDİNCİ NOKTA:
nur-i iman ile bilinir ki, Allah’ın varlığı bütün nimetle-
rin fevkinde öyle büyük bir nimettir ki, sonsuz nimetlerin
envaını, nihayetsiz ihsanların cinslerini, sayısız atiyyele-
rin sınıflarını havi bir menba, bir kaynaktır. Binaenaleyh,
zerrat-ı âlemin adedince iman nimetlerine hamdüsena
etmek bir borçtur. risale-i nur’un eczasında bir kısmına
işaretler yapılmıştır. Maahaza, iman-ı billâhtan bahseden
risale-i nur’un cüzleri, bu nimetten perdeyi kaldırarak
gösteriyor.
Şualar | 1165 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
iman-ı billâh:
Allah’a inanma, Al-
lah’ı, onun kâinatta tecelli eden
bütün sıfat ve isimleriyle beraber
kabul ederek Ona inanma.
in’am:
nimet verme, nimetlendir-
me, ihsan etme.
itibar:
değer.
kamer:
Ay.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan aciz bırakan Kur’an-ı Ke-
rim.
lüks:
hava basıncıyla çalışan, be-
yaz ve parlak aydınlık sağlayan
gaz lâmbası.
maddî:
madde ile alakalı, cisma-
nî.
maahaza:
böyle iken, bununla be-
raber, böyle olmakla birlikte.
menba:
kaynak.
mü’min:
iman eden, inanan.
münhasır:
hasredilmiş, ayrılmış,
bir şeye veya kimseye mahsus.
nazar:
bakış, fikir.
neşet:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
nur-i iman:
iman nuru, Allah’ın
varlığına, yaratıcılığına inanmada-
ki gönül, kalp ve fikir aydınlığı.
semavat:
semalar, gökler.
şems:
güneş.
tevessü:
genişleme, yayılma.
zat:
kişi, şahıs.
zerrat-ı âlem:
âlemin zerreleri,
âlemdeki atomlar.
zevi’l-hayat:
hayat sahipleri, can-
lılar.
add:
sayma, sayılma.
arz:
yer, dünya.
atiyye:
hediye, bahşiş.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; sözün güzel
olmakla beraber yerinde, hâl
ve makama uygun olması.
binaenaleyh:
bunun üzerine,
bundan dolayı, ondan dolayı,
buna binaen.
cüz:
kısım, parça.
daire-i istifade:
yararlanma
alanı.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak, doğru yol-
dan ayrılma, azma, batıla yö-
nelme.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
fevkinde:
üstünde.
hamd ü sena:
şükür ve övgü.
hârika:
olağanüstü.
hâvî:
içine alan, kapsayan, ku-
şatan.
idare:
ışığı az olan camsız kü-
çük lamba.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
iman:
inanç, itikat.
1.
Güneşi ve ayı da sizin hizmetinize verdi. (İbrahim Suresi: 33.)
2.
Yerde olanları da sizin hizmetinize vermiştir. (Hac Suresi: 65.)