Şualar - page 1158

Sağ Cihet
: Bu cihetten maksat, geçmiş zamandır.
Binaenaleyh, felsefe gözlüğü ile sağ cihete bakıldığı za-
man, mazi ülkesinin kıyameti kopmuş, altı üstüne çevril-
miş, karanlıklı, korkunç, büyük bir mezaristanı andıran
bir şekilde görünecektir. Ve bu görünüşte insan pek bü-
yük bir dehşete, vahşete, me’yusiyete maruz kaldığında
şüphe yoktur.
Fakat, iman gözlüğü ile o cihete bakıldığı zaman, ha-
kikaten o ülkenin altı üstüne çevrilmiş bir şekilde görü-
nürse de, fakat can telefi yoktur. Mürettebatı, sakinleri
daha güzel, nuranî bir âleme nakledilmiş oldukları anla-
şılıyor. Ve o kabirler, çukurlar da, nuranî bir âleme gir-
mek için kazılan yeraltı tünelleri şeklinde telâkki edile-
cektir. demek imanın insanlara verdiği sürur, ferahlık, it-
minan, inşirah, binlerce “elhamdülillâh” dedirten bir ni-
mettir.
Sol Cihet
: Yani, gelecek zamana felsefe gözlüğü ile
bakıldığı zaman, bizleri çürütecek, yılan ve akreplere ye-
dirip imha edecek, zulümatlı, korkunç, büyük bir kabir
şeklinde görünecektir.
Fakat iman gözlüğü ile bakılırsa, Cenab-ı Hakkın, Hâ-
lık, rahman, rahîm’in insanlara ihzar ettiği çeşit çeşit
nefis, leziz, me’külât ve meşrubata zarf olan bir mâide ve
bir sofra-i rahmanî şeklinde görünecektir. Ve binlerce
“elhamdülillâh” okutturarak tekrar ettirecektir.
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
binaenaleyh:
bunun üzerine, bun-
dan dolayı, ondan dolayı, buna
binaen.
cihet:
yön.
dehşet:
büyük korku hâli, kork-
ma, ürkme.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd ol-
sun, hamd Allah’a aittir.
felsefe:
madde ve hayatı başlan-
gıç ve gaye bakımından incele-
yen ilim.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç, se-
vinme.
hakikaten:
hakikat olarak, doğ-
rusu, gerçekten.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
iman:
inanç, itikat.
imha:
ortadan kaldırma, mahvet-
me.
inşirah:
sevinme, göğsün açılıp
sevinç ve huzura kavuşturulması,
ferahlama, rahatlama, iç açılması.
itminan:
inanma, güvenme, gö-
nül rahatlığı içinde tereddütsüz
kabul etme.
kabir:
mezar.
kıyamet:
bütün kâinatın Al-
lah tarafından tayin edilen bir
vakitte yıkılıp mahvolması.
leziz:
lezzetli, tatlı.
mâide:
yemek sofrası, üzerin-
de nimetler bulunan kurul-
muş sofra.
maksat:
gaye.
maruz:
bir şeyin etkisi ve te-
siri altında bulunma.
mazi:
geçmiş zaman.
me’külât:
yiyecekler.
meşrubat:
içilecek şeyler, içe-
cekler, şuruplar.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
mezaristan:
mezarlık.
mürettebat:
tertip edilmiş
olanlar, bir iş için hazırlanmış
kimseler.
nakl:
bir yerden başka bir ye-
re taşıma, yer değiştirme, ak-
tarma.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
rahim:
sonsuz merhamet sa-
hibi olan Allah.
rahman:
sonsuz merhamet
sahibi ve şefkatle bütün var-
lıkları rızıklandıran Allah.
sakin:
bir yerde oturan, bir
yerin ahalisinden olan.
sofra-i rahmanî:
Cenab-ı Hak-
kın rahmet sofrası.
sürur:
sevinç, mutluluk.
telâkki:
anlama, kabul etme.
telef:
yok etme, öldürme.
tünel:
bir yandan öteki yana
geçebilmek için yer altında
açılan yol ve geçit.
vahşet:
tenha, ıssız, korkunç
yer.
zarf:
kap, kılıf, mahfaza.
zulümat:
karanlıklar.
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
a
| 1158 | Şualar
1...,1148,1149,1150,1151,1152,1153,1154,1155,1156,1157 1159,1160,1161,1162,1163,1164,1165,1166,1167,1168,...1581
Powered by FlippingBook